4 Ekim 2020 Pazar

Avrupa Sinemalarında Pandemi Dönemi #1: Eylül-Ekim

 Geçtiğimiz gün gelen No Time to Die ertelenmesiyle birlikte ABD başta olmak üzere yerli pazar payı düşük birçok Avrupa ülkesinde sinemalar tekrardan kapanma eşiğine geldi. İşin bizi doğrudan ilgilendiren kısmında ise maalesef haberler üzücü. Ekim başına gelmemize rağmen sinemalara giden toplam seyirci sayısı 30 bini aşmıyor. Bu da geçen yılın 39.haftasonuna nazaran %90 düşüş demek. Muhtemelen bu sayı Ekim itibariyle daha da artacak; geçen sene Joker ve Kral Şakir sayesinde 40.; 7.Koğuştaki Mucize sayesinde 41.haftasonunda 1M seyircinin rahatlıkla aşıldığını görmüştük. Bu haftasonu vizyona girmesi beklenen Unhinged'ın son dakika ertelenmesiyle birlikte iyice boşalan vizyondan en iyi ihtimalle düşüş gelmese bile geçen seneye nazaran düşüşümüz %95-96 bandını bulacak. Neyse, daha fazla negatif verilerden ilerlemek yerine rotayı Avrupa'ya çevirmekte yarar var. Eylül ortasıyla birlikte çoğu Avrupa ülkesinde vaka sayısı rekor seviyeye gelmesine rağmen Ağustos-Eylül'de kurdukları düzen sayesinde sinemaları ayakta tutacak kadar seyirci getirebiliyorlar. Peki bunlar hangi pazarlar? Yakından inceleyelim.

25 lat niewinności


Pandemi döneminde Avrupa sinemasının gelişimi demişken listenin ilk sırasına -UNIC 2019 verisine göre en çok seyirci çeken 7. pazar olan- Polonya'dan başlamakta yarar var. Sinemaların 6 Haziran'da yeniden açılmasına rağmen Temmuz sonuna kadar eski filmler ve haliyle düşük rakamlarla devam ettiği Polonya'da düzlüğe çıkmak noktasında ilk adım Scoob'dan geldi. O zamana kadar VOD'e çıkan bir diğer animasyon Onward'ın sönük lider performansıyla sinemalara tabiri caizse boşa salon açtıran tam sekiz hafta geçmişken 24 Temmuz'da gelen Scoob, ilk üç günde 60.797 seyirciyi sinemalara çekerek hem sinemaları rahatlatmış hem de yerli yapımcılara ciddi bir teşvik sağlamıştı. Bundan sonra Scoob, peş peşe %50'yi aşan düşüşlerle yoluna devam edince Polonya sinemaları için tekrardan kara bulut dolaşmaya başlamıştı. Ta ki Ağustos sonuna kadar... Yerli pazar payı %28.8 olan Polonya'nın haliyle kurtarıcı değil basamak olarak gördüğü Tenet, ilk üç günde 54.070 seyirciyle VOD'e çıkan Scoob'dan dahi düşük açsa da Polonya sinemaları tekrar umutlanmıştı çünkü -belki de bu performans sayesinde- Petla'dan bir erteleme gelmedi. Üç senedir düzenli olarak yılın en çok izlenen ikinci filmine imza atan Patryk Vega, pandemi döneminin kurbanı olan ilk filmi Bad Boy'un ardından Petla ile 4 Eylül'de seyirciyi selamlarken sinemalara da derin bir nefes aldırdı. İlk üç günde 178.360 seyirciyle pandemi dönemi açılış rekorunu kıran film ayrıca ay sonunda gelmesi beklenen 25 lat niewinnosci'ye de güçlü bir mesaj iletti. İkinci haftasonunda Petla'dan %50'ye yakın düşüş gelmesine rağmen Polonya sinemalarında moraller yüksekti çünkü hem After We Collided hem de Mulan, 60.000 sularında açarak total gişeyi yükseltmişti. Sinemaların bir daha Haziran'daki kara döneme dönmesine izin vermeden 25 lat niewinnosci vizyona girerken Cumartesi günü vaka sayısının pandemi dönemi rekoruna, 1002'ye çıkması seyircide ciddi bir soru işaretleri yarattı ve 125.331'lik nispeten düşük ama diğer Avrupa ülkelerini düşünürsek yadsınamayacak bir performansla açılışını gerçekleştirdi ama asıl performansını ikinci haftasonuna taşımayı da ihmal etmedi. Vaka sayısının 1500'leri gördüğü 25-27 Eylül haftasonunda sinemaların beklentisi haklı olarak düşse de fısıltısı çok güçlü çalışan 25 lat niewinnosci, %17 yükselişle sinemalara adeta bayramı yaşattı. Bu bayramın yanında ilk üç serisi yaklaşık 8.5M izlenen Listy do M. 4'un fragmanının yayınlanmasıyla birlikte sinemalar için güneş iyice belirginleşti.

Vaka sayısı hızla artıyorken Hollanda'yla benzer bir şekilde kapasite sınırını düşürme gibi önlemler gelecek mi bilemiyoruz ancak görünen tabloda Polonya, pandemiyle en güçlü yarışan Avrupa sinemalarının başında geliyor. Tüm bunlara ek olarak peş peşe gelen çekim haberleri de pastanın kreması ancak vaka sayısının dün 2300'ü aştığını düşünürsek her an her şey olabilir.

Charlatan

Orta Avrupa'dan devam edersek pandemi döneminin en güçlü yerli pazarlarından Çek Cumhuriyeti'ne ayrı bir parantez açmak gerekli. Bir yandan Slovakya'ya desteğiyle de hayat kurtaran Çek Cumhuriyetinde sinemalar Avrupa'nın geneline nazaran erken bir tarihte, 30 Nisan'da açılsa da ilk haftasonu eski filmleri izlemek için sinemalara yalnızca 3657 seyirci gelmişti. Yaklaşık altı hafta 20-25 bin seyirci arasında mekik dokuyan ülkede sinemalar tekrardan kapanacak raddeye gelmeye yaklaşmışken önce Bourak'ın 16.021'lik açılışıyla lider performansını iyileştirmesi ve 25 Haziran'da 3Bobule'ın 33.067 seyircilik gösterişli açılışıyla seyirciyi selamlaması sinemalar için altın değerindeydi. Düşüşünü %20-25 bandına sabitleyebilecek derecede fısıltıyı çalıştıran 3Bobule, yanına gelen V siti 18+, Scoob gibi filmlerin desteğiyle sinemaları ayakta tutup 23 Temmuz'da gelen Havel'in 32.511 seyircilik açılışı tekrardan heyecan uyandırmışken vaka sayılarının hızlı artışı sinemalar için pek de olumlu sinyaller vermiyordu.

Çek ve Slovak sinemalarında gözler 2018'in en çok izlenen filmi olan What Men Want'ın uyarlandığı kitabın yazarı Radka Trestikova'nın bir diğer romanının uyarlaması Babovky'in performansına çevrilmişken 2944 gibi günlük rekor sayıdaki vaka sayısına rağmen vizyona girip girmeyeceği büyük soru işaretiydi. Sinemalara destek olmak için bu engeli yok sayan film ilk üç günde 64.839 seyirci tarafından izlenerek pandemi dönemi rekorunu kırarken sinemalara da ciddi bir destek sağladı ancak akıllara da bir soruyu getirmeden edemedi; ya pandemi olmasaydı? Yerli pazar payının %24.2 olduğu bir pazarda çok daha iyisini başarabileceğine şüphe yok ama şimdi vizyona girmese pandemi sonrası vizyona girebilecek sinema bulamayacağının da bilincinde bir tercihti ve başarılı da oldu.

Yazının daha da uzamaması adına adım adım yer veremedim ama Charlatan ve After We Collided'in güçlü açılışlarının da Tenet sonrası Babovky öncesi ciddi bir artı kattığını es geçmemek gerek.

Felkészülés meghatározatlan ideig tartó együttlétre

Orta Avrupa'nın yerli film anlamında en kısır pazarlarından Macaristan'da ise yüzler epey asık. Düzenli veri akışı sağlamak konusunda epey sıkıntılı olan, UNIC'in 38 Avrupa ülkesinde veri akışı sağlayamadığı tek ülke olan Macaristan'da 2018'de yerli pazar oranı %6.1 idi. İlk açılışı 25 Haziran'da yapsa da en büyük zincir Cinema City'nin 4 Temmuz'da salonlarını açtığı Macaristan'da ilk haftanın lideri Jessica Chastain'li Ava olurken yalnızca 6.399 seyirci çekebilmesi sinemalar için Tenet'a kadar zor bir dönemin sinyallerini veriyordu. 

Onward, Greenland gibi yabancı filmlerin gelişiyle %5-10'luk küçük de olsa yükselişlerle idare eden Macar sinemaları için ilk güzel haber -tıpkı Polonya gibi- Scoob'dan gelmişti. Vizyona girdiği 27-29 Temmuz haftasonunda 24.857 seyirci çeken film bir önceki haftasonunun toplam gişesini tek başına elde etmişti. Scoob'un bu performansını bir hazırlık olarak gören sinemalar için asıl beklenti %6'lık düşük paya rağmen haklı olarak yerli filmlerdi. Farklı farklı onlarca ülkede sinema zincir sahiplerinin röportajlarını takip ettiğimde hepsinin ağzında tek bir fikir ortak; yerli film olmadan bu süreç atlatılamaz. 

Sinemaların yüksek beklentisiyle gelen ilk iddialı yerli film Pesti Balhe'in performansı ise ne yazık ki hayal kırıklığı oldu. İlk üç günde 16.760 seyirciyle açan film fısıltıyı da pek çalıştıramayınca tüm gözler üç hafta sonraki Tenet'a çevrildi. Sinemaların haklı beklentisi karşılayan film ilk dört günde 71.213 gibi tatminkar bir açılışla sinemaları selamlasa da devamı için soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Bir önceki sene benzer seyirci sayısını yakaladığı Çek Cumhuriyeti bu kadar yüksekte seyrederken Macaristan'ın Tenet sonrası -Charlatan gibi festival  festival dolaşan- yerli filmi Felkészülés meghatározatlan ideig tartó együttlétre'in da katkısıyla ne yapacağı ayrı bir soru işaretiydi tabi. Diğer Orta Avrupa ülkeleri gibi Macaristan'a da Tenet sonrası ilk destek After We Collided'den geldi. İlk üç günde 39.913 seyirci çeken AWC'in yanına 11.305 seyirciyle açan New Mutants'ın geldiğini ve Tenet'ın ikinci haftasonunda 29.735 seyirci daha çektiğini düşünürsek Macar sinemaları için Eylül başını pandemi dönemindeki altın çağ olarak niteleyebiliriz ancak sonrası hızlı bir düşüşten ötesi olmayacaktı. 

Aradan geçen bir ayın ardından Macaristan'da vaka sayılarının yükselişiyle ters orantıda seyirci sayısında -elbette film eksikliğinden dolayı- düşüş devam ediyor. Yine ilk dördü Hollywood filmlerinin oluşturduğu pazarda düşüş devam ederken yeni gelen erteleme haberleriyle birlikte nasıl bir planlama izleneceğini zaman gösterecek.

Meine Freundin Conni

Rotayı pazar payının %6.3 gibi çok düşük bir seviyede olduğu İsviçre'ye çevirirsek buradaki sonuçlar Macaristan'dan da daha karamsar. Sinemaların 4 Haziran'da açıldığı İsviçre'de vereceğimiz rakamların ilk 10 film için geçerli olduğunu belirtmek lazım çünkü public olarak sadece ilk 10'un rakamları açıklanıyor ancak 10'dan sonraki filmlerin üç haneli rakamlarda olduğunu düşünürsek bu major bir fark da yaratmıyor. 

Sinemaların yeniden açılışının ilk haftasonunda Gentlemen'ın liderliğinde 19.258 seyirciyi ağırlayan İsviçre sinemaları komşularıyla eşdeğer, hatta yerli pazar payının düşüklüğünü düşünürsek gayet iyi sayılabilecek bir açılışla başlamıştı. Aslında kaseti biraz geriye sarıp ek bir bilgi vermek lazım çünkü pazar payının bu düşüklüğüne rağmen 2020'nin başında Platzspitzbaby kısa sürede 250.000 seyirciyi aşarak bu sene bazı verilerin değişebileceği sinyallerini vermişti. Uzun vadede %50'yi aşmak da elbet sıkıntı ancak artık Avrupa pazarları %10'un altında yerli pazar payıyla işlerin yolunda gitmeyeceğinin ve bunun artması gerektiğinin farkında. Tekrardan pandemi dönemine dönersek açılışın ikinci haftasonunda yine Gentlemen'ın liderliğinde bu kez 22.009 seyirciyi ağırlayan İsviçre sinemaları için daha toparlanamamışken üçüncü haftasonuyla birlikte işler daha da kötüleşti. Sayıların gittikçe düştüğü, Temmuz başında 7.537 kadar düşük sayıyı gördükleri pazara ilk desteği 3.338 seyirciyle Scoob sağlamaya çalışsa da bu da çok düşük bir sayıydı. Tenet'ın ilk üç günde 32.641 seyirciyle açması kısmen yaraları iyileştirse de peşinden gelen düşüşlerle birlikte İsviçre halen toparlanamamış pazarların başında geliyor. Geçtiğimiz haftasonu yeni yerli animasyon Meine Freundin Conni'in yükselişi bir parça umut aşılasa da gerçekçi olmak gerekirse -Alman filmlerinden yeterli desteği alamıyorken- İsviçre sinemalarının düzlüğe çıkması zor gözüküyor.

Tenet

Almanya'yı altı büyük pazar listesinde ayrıca değerlendirmek gerekeceği için Orta Avrupa defterini kapatıp komşularına geçersek çoğunda durum şimdilik kötü. Düzenli veri paylaşmak konusunda epey sıkıntılı bir pazar olan Sırbistan'da Tenet'ın sadece ilk üç gün seyirci sayısı açıklandı; 13.819. Tarihin en çok izlenen üç filminin de başrolü olan Milos Bikovic'in bu yıl Rusya'da yaptığı ve Ocak sonunda Rusya tarihinin gişe rekorunu kıran The Peasant sayesinde yıla nispeten iyi başlayan Sırbistan sinemalarında normal şartlarda dahi 13.819 düşük bir sayı değil ancak hem Tenet'a dair beklentileri hem de yerli film konusundaki sıkıntılarını düşünürsek yeterli görmek pek mümkün değil. Geçtiğimiz aylarda Bikovic'in Juzni Vetar 2 müjdesini vermesi Sırbistan sinemaları için hayli güzel bir haber ancak 2021 baharına kadar kaç sinema açıklanmayacak kadar düşük sayılara rağmen ayakta kalabilir? Büyük soru işareti.

Seyirci sayısının geçen sene Sırbistan'la çok yakın olduğu Hırvatistan'a dönersek durumlar şimdilik gayet iyi ama Hollywood filmleri ertelenmeye devam ettiği takdirde onlar da benzer duruma düşecektir. 39.haftasonunda toplamda 29.435 seyirciyi sinemalara çekmesi pandemi döneminde idare edebilecek bir sayı ancak yerli pazar payının %4.3 olduğunu ve No Time to Die'ın da ertelendiğini düşünürsek geleceği pek de parlak görünmüyor.

Bir diğer komşu ülke Ukrayna'ya geçersek durumlar saydığımız diğer ülkelerden çok daha iyi durumda. Yerli pazar payının %6.8, yani hayli düşük olduğu bir diğer pazar olduğu için gelecek adına pozitif sinyaller almak yine zor ama beşinci kez üst üste haftasonunda 140.000 seyirciyi aşmaları büyük avantaj sağlıyor. Buradaki kırılma noktaları ise elbette Tenet. İlk üç günde 121.057 gibi hayli iddialı açılışa imza atan filmin peşinden gelen After We Collided(73.724), Mulan(55.903) ve Greenland(59.768)'in yüksek açılışları sinemaları da ayakta tutmaya yetiyor. Vaka sayısının her geçen gün yeni bir rekoru kırmasına rağmen seyirci bandında Ukrayna sinemalarının 140-150k'dan pek düşmemesi de Tenet'ı basamak olarak gören planlamalarının bir getirisi ancak yerli filmlerden destek alamıyorken bu ne kadar uzun vadeli olabilir? Muamma.

Alles is zoals het zou moeten zijn

Pandemi dönemini gayet verimli geçiren İskandinavya öncesi dinlenme molasını Hollanda ve Portekiz'de vermekte fayda var. Tenet'a en ciddi desteği sağlayan Avrupa pazarlarından Hollanda'da vaka sayılarının artmasına rağmen seyirci sayısının stabil kalmasında yerli komedi Alies is zoals het zou moeten zijn'in lider olamasa bile istikrarlı performansının katkısı büyük. Seyirci sayısı açıklanmadığı için hasılatı bilet ortalaması olan €9.1'a bölerek yaklaşık olarak hesapladığımı belirtmekle birlikte sinemaların açıldığı 4 Haziran'da sinemalara yaklaşık 118 bin seyirci gelmişti. Bilet ortalamasında bir sapma mı oldu da bu denli yüksek geldiğini anlayamasam da peşinden gelen düşüşlerle birlikte 80 binlere inen seyirci sayısı sinemalar için ciddi bir sıkıntı yaratabilirdi. Neyse ki Temmuz başında seyircileri selamlayan Scoob'un liderliğinde tekrardan yüksek sayılara ulaşıldı ve 150 bin seyirci barajı aşıldı. Bir süre daha aynı seviyede giden Hollanda sinemaları için Tenet yaklaşık 173 binlik açılışıyla adeta gövde gösterisi yaparken toplam seyirci sayısını da 350 binlere getirince sinemalar için müthiş bir ay sonu olmuştu. Şimdi geriye dönüp baktığımızda halen yaklaşık olarak 200 bin seyirci haftasonunda sinemalara gidiyor ancak Hollanda'da önlenemeyen vaka artışı yeni tedbirleri de beraberinde getirdi. Özellikle de salon başı kapasite sınırının 50'den 30'a inmesi sinemaları büyük bir tehlikeyle baş başa bırakabilir.

Hollywood hakimiyetindeki bir diğer pazara, Portekiz'e dönersek oradaki tablo da saydığımız ülkelere yakın. Sinemaların 4 Haziran'da seyircileri yeniden karşıladığı pazarda ilk haftasonu toplam seyirci sayısı yalnızca 900 idi. Geçtiğimiz sene toplam seyirci sayısının 15.5M, yerli film pazar oranının %4.2 olduğu pazarda ilk ciddi hareketlenme ise açılıştan sekiz hafta sonra Fransa/Belçika ortak yapımı Bem-Vindos a Africa vesilesiyle geldi. Diğer ülkelerde geçtiğimiz yılın sonunda vizyona giren film Ağustos'un ilk haftasonunda 7.697 seyirciyle açması bir yana ikinci haftasonunda yaşadığı %24'lük yükselişle Tenet öncesi sinemaların az da olsa yarasını sarmıştı. Ağustos sonunda gelen Tenet, ilk üç gün sonunda 38.367 ve peşinden gelen After We Collided, 36.885 seyirciyle açınca işler düzelse de gelecek adına senaryo burada da iyimser değil. 39.haftasonunda artan vaka sayılarına rağmen seyirci sayısının 50 binde sabit tutulması şimdilik gayet iyi ancak yerli film desteği olmadan belli bir seviyenin ötesine ilerlenmesi de zor gözüküyor.

Druk

Son olarak İskandinavya'ya değinmek gerekirse Danimarka'ya ayrı bir başlık açmak gerekir. Geçtiğimiz sene %23.3 ile bölgesinin en yüksek yerli pazar oranına sahip Danimarka'da sinemalar 21 Mayıs'ta yeniden açıldığında tüm gözler ta o zamandan Druk'a çevrilmişti. Sekiz sene önce Danimarka sinemalarında rekor açılışa imza atan ve sonradan fısıltıyı da çok güçlü bir şekilde çalıştıran The Hunt'ın yönetmeni Thomas Vinterberg'i yeniden Mads Mikkelsen'le buluşturan filmin harika geçen gişe yolculuğuna değinmeden önce kaseti biraz geriye sarmak lazım. İlk olarak Vildland'ın geldiği ve 2.474 seyirciyle açtığı pazarda ilk ciddi hareketlenme 25 Haziran'da gelen Blokhavn'ın 12.350 seyircilik açılışıyla yaşanırken hemen bir hafta sonra gelen Undtagelsen'in 26.938 seyirciyle sürpriz bir sonuç elde etmesi sinemaların yüzlerini epey güldürdü. Bu noktada vaka sayısının azlığının da etkisi elbette büyük ancak yerli film noktasında bu kadar planlı ilerlenmişken bunu sadece vaka sayısına bağlamak da doğrusu haksızlık olur. Diğer Nordik ülkeler gibi Danimarka'da da gişe verileri açık paylaşılmadığı için yabancı filmlerin performansına dair elimizde net bir veri yok, oradan da elbet ciddi performanslar gelmiştir ancak Deadline'ın haberine göre Tenet'a en yüksek salon ortalaması Danimarka'dan gelmiş. Tenet öncesi sinemalara soluk aldırmaya gelen bir diğer yerli film Vores mand i Amerika'nın 12.297 seyirciyle açması bir parça hayal kırıklığı yaratsa da fısıltıyı çalıştırıp sonradan 200 binlere kadar yaklaşması elbette yılın iddialı performansları arasına adını yazdırdı. Komşu ülkelerinde tablo stabil ilerlemesine rağmen Danimarka'da çeşitli nedenlerden Eylül sonunda günlük Covid-19 vaka sayısı rekor seviyeyi görmüşken Druk'ın nasıl bir yol izleyeceği de merak konusuydu. Zor olanı, yani vizyona girmeyi seçen film ilk üç günde 88.966, ön satışlar dahil 102.366 seyirciyle açması sinemalara çok derin bir nefes aldırırken vaka sayısının düşmesiyle birlikte performansını arttırma ihtimali de sinemalara ayrı bir umut veriyor. Bunun yanı sıra Ekim sonunda yılın en iddialı filmlerinden Erna I Krig, Aralık başında ise Lille Sommerfugl'ın geleceğini ve bunlara ek olarak Kasım'da iddialı aile filmlerinin olduğunu düşünürsek Danimarka için oluşan tablo hayli olumlu. Elbette No Time to Die gelse büyük de bir avantaj olacaktı ancak kim bilir belki de Shorta o eksikliği kapatarak ciddi bir sürprize imza atar? 

Knutsen & Ludvigsen 2

Danimarka'dan aldığımız ışığı Norveç'e çevirirsek cümleleri biraz daha kısa tutmak gerekecek çünkü ne yazık ki veri akışının çok düzensiz olduğu bir pazar. Geçen sene 11.3M seyirciyi ağırlayan pazarın yerli filmler noktasında -Danimarka'ya göre- sıkıntılar çekeceği ortadaydı ancak kapasite sınırının %30'da sabitlenmesi işleri daha da zorlaştırdı. Film&Kino'nun ekstra destek açıkladığı, sinemaların tekrardan kapanacak noktaya geldiği bir dönemde, yani geçen haftasonu vizyona giren yerli animasyon Knutsen & Ludvigsen 2 belki bir kurtarıcı olmadı ama adeta ilaç gibi geldi. İlk üç günde 41.603 seyirciyle açarken aynı gün Borning 3'den gelen 14 Ekim açıklaması ve ön satışların başlaması da pastanın kreması oldu. Norveç gişesi için durumlar elbette Borning 3 ve sonrasında yerli yapımcıların izleyeceği rotaya bağlı ancak işin detaylarını merak edenler için pazar hakkında yaptığım floodu buradan okuyabilirsiniz.

Finlandiya'da da işler yolunda gitse de asıl kurtarıcı olması beklenen Tove'in bu haftasonu vizyona girdiğini ve bir diğer Nordik ülkesi İsveç'in haber sitelerinde dahi herhangi bir gişe verisi paylaşmadığını düşünürsek yazıyı şimdilik bitirmek gerekiyor. Önümüzdeki günlerde Tove, Jim Knopf ve Borning 3 başta olmak üzere Avrupa sinemalarının güvendiği filmlerin performanslarına ve altı büyük pazarın gelecek planlamasını derinlemesine inceleyeceğim yazıda görüşmek üzere.

25 Ağustos 2020 Salı

Tenet Öncesi Dünya Sinemalarında Son Durum

Dünya genelinde 5.5 aylık aranın ardından sinemalara derin nefes aldırması muhtemel bir film, Tenet, geliyor. Asyadan Avrupasına kadar dünyanın her yerindeki sinemalar için odak noktası olan film, 26 Ağustos itibariyle seyirciyle buluşacak. Peki hangi pazarlar Tenet için öncesinde seyircinin ayağını alıştırdı, hangisi ilk kez onunla ayağa kalkmayı bekleyecek? 


Öncelikle geçtiğimiz haftaya kadar en garanti pazar olarak görülen Güney Kore'den başlayalım. Pandemi sürecinde sinemaları kapatmayan ender ülkelerden birisi olan Kore, sinemada normalleşme adımlarını Haziran'ın ilk haftası Intruder, ikinci haftası Innocence ile atmıştı. Bu sırada bilet fiyatlarında $5 gibi ciddi bir indirim yapılmasının artıları gözlemlenirken esas performans Haziran sonunda #Alive'a saklanıyordu. İlk beş gününde $7.4M(=1M seyirci) hasılat elde eden Alive, bu beklentileri karşılarken endüstrinin asıl beklentisi elbette yazın kalan iki ayındaydı. Dünya çapında yankı uyandıran Train to Busan'ın devam filmi olan Peninsula, 15 Temmuz'da vizyona girerken beklentiler de elbette yüksekti. Bu beklentilerin hakkını veren Peninsula, beş günde $13M(=1.8M seyirci) hasılatla pandemi sonrası rekoru kırarken Tayvan, Singapur gibi çeşitli Asya pazarlarına da nefes aldırdı. Ağustos başı itibariyle çeşitli Avrupa sinemalarında da vizyona giren filmin performansı ne yazık ki Greenland, Unhinged gibi Hollywood işlerinin yanında sönük kaldı. Kore'de kurtuluş reçetesinin üçüncü aşamasında ise Steel Rain 2 vardı. 29 Temmuz'da liderlik bayrağını Peninsula'dan alan film, beş günde $7M hasılatla sinemalara nefes aldırmaya devam etti. Bu sürecin son filmi olarak vizyona giren Deliver Us from Evil ise beş günde $14.9M'luk müthiş performansının ardından Kore'yi yeni normalde adeta zirveye taşıdı.
Tüm bunların sonucunda Tenet cephesinde Kore'deki beklenti haklı olarak artmasına rağmen geçtiğimiz günlerde kötü bir haber geldi. Ülke genelinde artan vakalar sonucu %70'lik salon kapasite oranı %50'ye indirilirken haftanın merakla beklenen komedisi The Golden Holiday, son anda vizyon tarihini erteledi. Aynı zamanda günden öncesinden tükenen Tenet'ın IMAX biletleri de askıya alınmak zorunda kaldı. Şimdilik Kore'de vizyona girip girmeyeceği ve potansiyelinde kayıplar verip vermeyeceği soru işareti. Kısacası geçen hafta en 'garanti' pazar olarak görülen yer bir anda tehlikeli hale dönüştü.

Haftasonunda sinemalara en güzel haber ise Çin'den geldi. Cannes pazarında 'Çin işi Dunkirk' olarak adlandırılan, $80M bütçesiyle dikkat çeken savaş filmi The Eight Hundred, ilk üç günde $82M hasılat elde etti. Çin'de fısıltıyı çalıştırabileceğine inanan filmlerin yaptığı gibi bir hafta öncesinden -gece seanslarında- özel gösterime başlayan film onları da hesaba katarsak açılışta $116M'a ulaştı. Ayrıca dün $22.5M gibi müthiş bir performans daha sergileyen film, bugün(25 Ağustos) Sevgililer Günü nedeniyle %20'lik bir artış daha yaşayarak $27.5M elde etti. Lokal box office tahmin sistemi Maoyan'a göre filmin totalde $385-390M'a ulaşması bekleniyor. Yine de Maoyan'ın genellikle abartılı tahminleriyle bilindiğini düşünürsek $285-290M arası bir total görmemiz muhtemel.
Çin'de Tenet öncesi sinemalar için bir güzel haber daha var. Normal şartlarda 14 Şubat'ta vizyona girmesi beklenen Love You Forever, vizyon tarihini 25 Ağustos'a ertelemişti. Sevgililer Günü seyircisini kazanmayı hedefleyen film bugün $39M hasılata lider açarken beklentilerin($25-30M) de üstüne çıktı; totalde ise $90-95M'luk bir performans bekleniyor. Bu iki film sayesinde Tenet'ın 4 Eylül'de vizyona gireceği Çin, yeni normale en hazır pazar halinde. Açılıştaki beklenti $45-50M, totaldeki beklenti ise $110-115M sularında. Bu da kısıtlı kapasiteye rağmen Dunkirk'in 1.5 katı yüksek performans anlamına geliyor.

Vizyon tarihi henüz belli olmayan Arjantin, Bolivya, Kolombiya gibi ülkeleri saymazsak Tenet'ın vizyona en geç gireceği ülke olan Japonya'dan gelen sonuçlar da fena değil. 17 Temmuz'da vizyona giren From Today It's My Turn'un pandemiye rağmen beşinci haftasının sonunda $42.4M gibi müthiş bir performans sergilemesi bir yana Confidence Man JP Princess ve Doraemon 40'dan aldıkları ek takviye de büyük bir artı sağladı. Bu saydığımız filmlerin hepsinin anime olması bu haftasonu vizyona giren ilk anime dışı iddialı film Ito'nun performansını da kritik hale getirmişti. İlk üç günde $2.2M gibi beklenti altı performans getirse de Tenet için Japonya'daki asıl sıkıntı başka bir yerden gelecek. Pandemi döneminde WB'un bu denli geç vizyon tercihi muhtemelen 21-24 Eylül arasını kapsayan Yaşlıları Anma+Ekinoks tatilleridir ancak 16'sında Violet Evergarden gibi yılın en iddialı animelerinden biri geliyorken bu tatilden istediğini çıkartabilir mi? Doğrusu pek sanmıyorum çünkü geçtiğimiz sene bu tatilin büyük kısmını Hit Me Anyone One More Time! almışken bu sene yabancı bir filmin istediğini alması zor. Elbette Chinese New Year gibi yabancı filmlerin potansiyelinin sıfırlandığı bir tatil değil ancak filmi dört hafta bekletmeye değecek bir tatilin olduğunu hiç sanmıyorum. Fısıltıyı çalıştırmadığı senaryoda, muhtemelen sinema çekimi de yayılmışken ne yazık ki açılış çok düşecektir.

Tenet'ın ön satışlarda en etkili olduğu ülkelerin başında gelen Birleşik Krallık'ta Inception'dan gelen sayılar da hayli olumlu. Sinemaların açıldığı Temmuz ilk haftasonu ile geçen haftasonu arasında %453'lük çok ciddi bir artış söz konusu. Bu haftaki sayılar henüz açıklanmasa da Inception'ın yeniden vizyonunun geçtiğimiz haftasonu 313 salonda €207k hasılat getirmesi beklentileri de haliyle arttırdı. Eğer UK, Tenet için en yüksek getiriyi sağlayan Avrupa pazarlarından biri olabilir ve Asya gişesi de beklenen ölçütte gelirse asıl güvencesi UK olan No Time to Die için yeni bir ertelenme görmeyebiliriz. 

Avrupa'da en yüksek seyirci sayısına sahip ülkelerin başında gelen Fransa, yerli bir aile filmi olan Les Blagues de Toto sayesinde bir nebze de olsa toparlanmış durumda. İlk haftasonunda 193k seyirci toplayan film, ikinci haftasonuna %51 artışla 398k'ya yükselmişti. Üçüncü haftasonunda da 205k seyirciyle liderliğini sürdüren film kuşkusuz ki Tenet öncesi sinemalar için derin bir nefes oldu. Filmin gelenekçi yapısı ve bu yapının seyircide karşılık bulması sayesinde yaşadığı ikinci haftasonu artışı, Tenet için de beklentileri haklı olarak arttırmış durumda. Ön satışa baktığımızda bu beklentileri de karşılaması muhtemel. Günler öncesinden tükenen IMAX biletlerinin yanı sıra 2D seanslara da ilgi şimdiden çok yüksek. Pandemi döneminde sinemalar gişe yerine online bilet alımına yönlendirse de Fransa'da ön satış halen çok yaygın değilken bu performansı güzel sayıların habercisi diyebiliriz.

Avrupa'nın bir diğer büyük pazarı Rusya, sinemalarını en geç açan ülkelerden birisi olması nedeniyle şimdilik nispeten düşük bir ilgiye sahip. Bu yıla tüm zamanlar rekoru kıran The Peasant sayesinde çok güçlü başlayan Rusya'da geniş kapsamlı açılış Ağustos başı yapılırken ilk yerli film olarak geçtiğimiz hafta Krasotka! vizyona girdi ancak ilk üç günde sadece 17.827 seyirciyi sinemalara çekebildi. Bu hafta ise Greenland'ın 96.179 seyircilik gösterişli lider performansı Tenet için beklentileri de arttırmış gözüküyor. Aynı zamanda Kore gişesinin toparlanma yolundaki en güçlü adımını atan Peninsula'nın 30.764 seyircili ikinciliği de fena sayılmaz. Bunun üstüne Perşembe günü vizyona girecek olan Cosmoball'den de beklentiler yüksek. Saydığımız üç filmin 3 Eylül'de Tenet'ın vizyona girmesinden önce  Rusya seyircisinin ayağını alıştırması muhtemel. 

Avrupa'daki en hazır pazar haline gelen İspanya'da ise beklentiler haliyle çok yüksek. Geçtiğimiz senenin en çok izlenen yerli filminin devamı niteliğindeki Father There is Only One 2'ın 29 Temmuz'da vizyona girmesiyle birlikte sinemalar derin bir nefes almıştı. Dördüncü haftasında da liderliği kimselere kaptırmayan film bu süreçte €8M(=1.5M seyirci) hasılat elde ederek İspanya'yı yeni normalde zirveye taşıdı. Ayrıca bu performansın verdiği güçle Voces, La boda de Rosa gibi yerli filmlerin vizyona girmesi ve fena sayılmayacak performans getirmeleri de büyük bir artı oldu. Tıpkı Tenet'ın yapacağı gibi Çarşamba vizyonunu tercihleyen Father There is Only One 2, ilk gününde €460k gibi hayli ciddi bir performans sergilemişti. Muhtemelen Tenet'tan gelecek sonuçlar da bu seviyede olacak.

Tenet'ın 26 Ağustos'ta vizyona gireceği bir diğer iddialı pazar Almanya'ya dönersek toparlanma yolunda attığı adımlar zayıf olsa bile ön satıştaki performans gayet iyi gidiyor. Orta ölçekli yerli işlerden Max und die wilde 7, fena sayılmayacak bir performans sergilese de bunu üç hafta içinde düzenine koyamaması, yani bir artış bir azalış dalgalanması yaşaması sinemaların da güven konusunda arka sıraya yazmasına neden oldu. Ön satışlara bakarsak Almanya için ilk gün 85-90k'lık hatırı sayılır bir performans bekliyorum. Bu performansı sağlayacak olan ise elbette uçuk salon sayısı ancak bunun önümüzdeki hafta sıkıntı olma ihtimali var. Keza After We Collided, ciddi bir beklentiyle gelirken Almanya forumlarında sinemalardan da hayli yüksek salon sayısı talep ettiği konuşuluyor. Benzer haberleri geçtiğimiz hafta Tenet için de duyduğumuzu düşünürsek haftaya seanslarda ilginç durumlar ortaya çıkabilir.

Rotamızı İskandinavya'ya çevirirsek karşılaştığımız tablo bir tık daha pozitif. Normalleşme sürecinin ardından yerli filmlere ağırlık verilen İskandinavya'da Tenet'ın ön satışlarının bu denli güçlü olmasının altında da aslında bu neden yatıyor. Danimarka'nın normalleşme sürecindeki ilk adımı olarak vizyona giren Blokhavn iki ayda 92.675Undtagelsen, 1.5 ayda 144.079 seyirciyi sinemalara çekti. Bu ikisinin ardından 13 Ağustos'ta vizyona giren Vores mand i Amerika ise 12.297 seyirciyle açılışını yaparken ikinci haftasında seyirci sayısını 57.390'a çıkardı. Bunlar elbette güçlü sayılar değil ancak -tıpkı diğer birçok ülke gibi- Danimarka'nın da güvendiği filmlerin baharı beklediğini düşünürsek gayet tatmin edici performanslar. Tenet için ön satışlarda ise fena sayılmayacak bir ilgi var.

Danimarka'nın ardından Norveç'e geçersek tablonun bu hafta daha da iyileştiğini söylemek yanlış olmaz. Temmuz ayında çok zor bir zaman geçiren, %65'lik düşüş yaşanan Norveç'te merakla beklenen Borning 3'in durumu belirsizliğini korurken Tottori'den nefis bir iyileşme geldi. Norveç sinemalarının Tenet'tan fazla odaklandığı ve potansiyeli hayli yüksek olan Borning 3'in 30 Eylül'de vizyona girmesi planlansa da geçtiğimiz hafta filmin yapımcısı yaptığı açıklamada salonlarda seyirci artışı görmedikleri takdirde filmi geri çekeceklerini söylemişti. Vizyona girdiği 3 Temmuz'dan beri liderliğini devam ettiren Knerten og Sjoormen için Norveç endüstrisinde şimdiden 'yazın galibi' dense de ardından gelen performanslar daha rahatlatıcı oldu. Prömiyerini 7 Ağustos'ta yapan bir diğer aile filmi Tottori! Sommeren vi var alene, fena sayılmayacak bir performansla lider açmasına rağmen 14'ünde vizyona giren Greenland'e liderliği kaptırması ve 3662 seyircilik düşük performansıyla moralleri bozmuştu. Buna rağmen bu haftasonu 22.000 seyirciyle, yani üçüncü haftasonunda ilk iki haftasındaki seyircinin toplamından dahi fazlasıyla liderliği tekrardan geri kazanması yüzleri epey güldürdü. Tenet öncesi sinemalar derin bir nefes alırken Borning 3, Knutsen&Ludvigsen 2 gibi Eylül'ün iddialı yerli filmleri de ertelenmeyi rafa kaldırmış gözüküyor.

Hollywood hakimiyetinde olmasıyla bilinen İzlanda'dan gelen haberler de gayet pozitif. Geçen sene yerli filmler anlamında en sıkıntılı senelerinden birini yaşayan İzlanda'da en çok izlenen film 12k'yı aşkın seyircisiyle Agnes Joy olmuştu Hollywood hakimiyetindeki pazarlar için sıkıntılı olan bir dönemde vizyona giren yerli komedi Amma Hofi, İzlanda endüstrisi için kurtarıcı oldu. Temmuz'da vizyona giren film yedinci haftasonunda dahi liderliğini sürdürürken toplam seyirci sayısını ise 20.009'a çıkardı. Geçen sene normal koşullarda dahi böyle bir performans sergileyen yerli bir film olmadığını düşünürsek müthiş bir başarı olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Amma Hofi'nin performansı iyiden iyiye düşmeye başlamışken Tenet için çok güzel zamanlama da diyebiliriz; seyirciyi teşvik eden bir yerli film de çıkmışken İzlanda, potansiyelini tam yansıtabileceği pazarlardan biri konumunda.

İskandinavya'da son olarak Finlandiya'ya değinmek gerekirse onlar için de 21-24 Ağustos haftasonunun gayet güzel geçtiğini söyleyebiliriz. İlk güçlü toparlanma adımının 31 Temmuz'da Pelle Svanslös ile atıldığı pazarda 7 Ağustos'ta sırasıyla Eden ve Lasse-Maijan etsivatoimisto'un performansları sinemaları iyice umutlandırmıştı. Geçtiğimiz hafta Greenland'in nispeten sönük performansla aldığı liderlik biraz soru işaretleri oluştursa da bu hafta Seurapeli'nin 7.765 seyirciyle elde ettiği liderlik umutları tekrar geri kazandırdı. Şimdilik bütün gözler Tenet'ta olmakla birlikte Seurapeli'nin seyirciden tam not almasıyla birlikte önünü kesip kesmeyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. 

*İsveç'te bu hafta vizyona giren Berlinale seçkisinden Always Amber seanslarını takip edebildiğim kadarıyla gayet iyi bir performans sergilese de herhangi bir kaynaktan gişe verisi bulamadığım için dahil etmedim, öncesinde de pek iddialı bir performans yok zaten.

Rotamızı tekrardan Orta Avrupa'ya çevirirsek bu haftasonunun en kârlı pazarlarından Çek Cumhuriyeti'nden başlamak lazım. Avrupa'daki ilk normalleşme adımlarını atan ülkelerin başında olan Çek Cumhuriyeti'nde bu haftaya kadar iki iddialı yerli film vizyona girmişti: 3Bobule ve Havel. Haziran sonunda vizyona giren 3Bobule, şarap imalatçısı bir ailenin hikayesine odaklanırken seyircileri sinemalara çekmek için bazı sinemaların girişte şarap ikram ettiği haberlerini görmüştük. Totalde 238.839 gibi bulunduğu şartlar içinde hayli iddialı bir sayıya ulaştığını düşünürsek bu hamle başarılı da olmuş gözüküyor. Bir diğer iddialı film Havel ise Çek tiyatro yazarı ve aynı zamanda 1993-2003 arası Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Vaclav Havel'in yaşamına odaklanıyor. Beklentinin hayli yüksek olduğu film üç haftada 126.158 seyirciyle beklentilerin bir tık altında kalsa dahi sinemaların ayakta kalmasını sağladı. Bu hafta vizyona giren Berlinale Speical seçkisinden Cherlatan ise sinemalar için çok derin bir nefes oldu. Toplamda 221 salonda vizyona giren film ilk üç günde 59.073 seyirci tarafından izlendi. Geçen haftanın lideri Trolls'e nazaran %345'lik bir artış yaşayan lider performansının yanı sıra gelen yorumlar da pozitif. Tıpkı Finlandiya'daki Seurapeli gibi Çek Cumhuriyetinde de Cherlatan'in fısıltıyı çalıştırması Tenet'ı ne kadar etkileyecek merakla bekliyorum ancak kuşku yok ki kademeli yerli film planları sayesinde Çek Cumhuriyeti, Orta Avrupa'nın yeni normale en hazır pazarlarından biri haline geldi.

Cherlatan'ın lider açtığı bir diğer Orta Avrupa pazarı Slovakya'da da işler hafiften yoluna girmeye başlıyor. Yakından takip edenlerin bildiği gibi Çek Cumhuriyeti ile Slovakya çoğu filmin birlikte vizyona girdiği ülkeler olduğu için lider açması gayet olağan. Slovakya'nın Şubat'ta tüm zamanlar açılış rekoru kıran The Scumbag sayesinde büyük umutlarla başladığı bir yılın buralara evrilmesi moralleri epey bozsa da bu hafta vizyona giren iki filmin(Cherlatan ve The Wretched) 5k'yı aşkın seyirciyle açılışlarını yapması güven depoladı. Aslında bir Çek filmi için Slovakya'da 6.436 seyirciyle açmak bu şartlarda dahi iyi bir performans olmayabilir ama The Wretched, Stesti je krasna vec gibi filmlerden dolayı salon sayısının 64'te kaldığını belirtmek lazım. Tıpkı Çek Cumhuriyetindeki gibi Slovakya'da da Cherlatan'ın fısıltıyı çalıştırmasının Tenet'ı nasıl etkileyeceğini merak ediyorum.

Diğer Orta Avrupa ülkelerinde ise stabil bir tablo karşımızda. Macaristan'da 30 Temmuz'da vizyona giren Pesti Balhe, dördüncü haftasonunda da liderliğini korurken performansının giderek düştüğünü söylemekte fayda var. Bu haftasonuyla birlikte totalde 60000 seyirciye ulaşan filmin artık miadını doldurmuş olması sinemaların da salonlarının çok büyük bir bölümünü Tenet'a ayırmasını sağladı. Geçtiğimiz sene seyirci sayısı ülkemize en yakın pazar olan Polonya'da ise yerli film noktasındaki noksanlık sinemalar için büyük bir sıkıntı. Şimdilik Scooby'in fena sayılmayacak performansıyla idare edilse dahi Tenet, bazı şeylerin başlangıcı olacak. Yine de 4 Eylül'de Petla'nın gelecek olmasının Tenet'ı ne denli etkileyeceğini merak ediyorum. Üç senedir Botoks, Women of Mafia ve Polityka ile düzenli olarak yılın en çok izlenen ikinci yerli filmine imza atan Patryk Vega'nın imzasını taşıyan Petla'dan endüstri beklentisi de haliyle yüksek. Aynı zamanda 11'inde After We Collided'in ve Mulan'ın geleceğini düşünürsek Tenet'ın salon bulma konusunda en zorlanacağı pazarlardan birisi Polonya olabilir. Tenet'ın yarın vizyona gireceği bir diğer pazar olan İsviçre'de ise tıpkı Polonya gibi Scoob sayesinde sinemalar ayakta kalmaya çalışıyor. Aslında 2020'nin gişe anlamında en etkili başladığı ülkelerden birisi İsviçre'ydi. Yerli pazar payının %6.3 ile en düşük olduğu Avrupa ülkelerinden birisi olan İsviçre'de bu yılın başında Platzspitzbaby, 300k sınırını geçerek adından sıkça söz ettirmişti ancak pandemi döneminde böyle iddialı bir film çıkmadı. Yine de bu senenin İsviçre adında Berlinale'de yarışan filmlerinden Schwesterlein, Tenet'ın hemen ardından, 3 Eylül'de sinemalara bir nefes daha aldırabilir. 

Geçen sene vizyona girip 279.041 seyirci çeken Variaçoes dışında son yıllarda yerli film çıkarmakta zorluk çeken, %4.2 yerli pazar payıyla Avrupa'daki en düşük seviyelerde olan Portekiz'de ise tüm gözler haliyle Tenet ve peşi sıra gelecek Hollywood filmlerine çevrilmiş durumda. Bu haftanın lideri 8984 seyirciyle üçüncü haftasındaki Belçika filmi Bem-Vindos a Africa olurken Tenet'ın sinemalardan çok fazla salon alması zor olmayacak. Ön satışlar da aslında fena sayılmaz ama Tenet'tan sonra Portekiz sinemalarını hangi film(ler) ayakta tutacak? Yerli pazar payı %10'un altındaki onlarca Avrupa pazarı için ne yazık ki cevabı pek de olumlu değil.

Bu yıla De beentjes van Sint Hildegard'ın rekorluk €6.1M ve 1917'in €9.8M'luk performansları sayesinde çok iyi giriş yapan Hollanda'da sular şimdilik durgun olsa da Tenet'ın ön satışları hayli dikkat çekici. Tenet'ın en geç vizyona gireceği ülkelerden Meksiksa ise 10 Eylül öncesi orta ölçekli yerli filmlerle seyircileri alıştırmaya devam ederken bu haftasonundaki sonuçlar yüzleri bir nebze de olsa güldürdü. Geçen sene No Manches Frida 2 ve Mirreyes contra Godinez gibi adını tarihin en çok izlenenleri arasında yazdıran yerli filmlerle yüzlerin güldüğü Meksika'da bu haftasonuyla birlikte pandemiden sonra ilk kez bu kadar yüksek seviyeler görüldü. Yerli gerilim filmi Cuidado Con Lo Que Deseas, $1.5M hasılatla ikinci sırada açarken lider Scoob, $5.5M ile açılışını gerçekleştirdi. Geçen haftasonu lideri The Hunt'ın yalnızca $925k ile bu pozisyona ulaştığını düşünürsek Tenet öncesi Meksika'dan gelen haberler de hayli olumlu.
Pandeminin en çetin geçtiği Avrupa ülkelerinden İtalya'da toparlanma süreci de bir hayli sancılı geçiyor. Yılın başında Tolo Tolo, €8.7M'luk açılışıyla rekora imza atmışken gelinen süreç epey sancılı geçse de Tenet'tan beklentiler epey yüksek. Bu haftasonunun lideri €23k hasılatla Onward olurken bir diğer Amerikan filmi Gretel ve Hansel ise €16k ile ikinci sırada yer buldu. İtalya sinemasının Tenet sonrası kurtuluşu için ise gözler elbette Checco Zalone'ye çevrilecek. İtalya tarihinin en çok izlenen dört filminde de imzası bulunurken bu yıl Tolo Tolo ile açılış rekorunu yenilemişti. İtalyan seyircisini yeni normalde sinemalara çekebilmenin daha kolay yolu yok.

Son olarak ülkemizdeki beklentilerden söz etmek gerekirse bence ön satış performansı epey iç açıcı. Sinemalar açılalı üç hafta olsa da yerli filmlerle desteklenmediği ve Avrupa'nın çoğu ülkesinin aksine Greenland, Unhinged, Peninsula gibi pandemi dönemi filmleri de gelmediği için ne yazık ki 3000 seyirciyi geçen bir film göremedik. Tıpkı Avrupa gibi bizde de Tenet'tan çok iyi bir performans gelecek ancak bizim izlememiz gereken rota onlardan epey farklı. Örneğin Greenland bizde yeterince çalışabilecek bir film değil. Benzer istikamette After We Collided, Orta Avrupa'da büyük bir beklentiyle vizyona girecekken bizde belli bir eşik değerden ötesini görmesi zor. Hal böyleyken Tenet'tan sonra -Polonya, Danimarka gibi- yerli filmlere bakmamız gerekecek ancak yılın geri kalanında Azizler ve Rafadan Tayfa 3 haricinde iddialı bir yerli filmimiz yok. Onların da vizyona girip giremeyeceği belirsizken Tenet tarafında beklentim ne kadar yüksekse Tenet sonrası dönemde beklentim o kadar düşük. Hele ki Avrupa'nın geri kalanının yaptığı sonbahar planlamalarıyla kıyaslarsak..

*Vizyon tarihi henüz belli olmayan Güney Amerika ve Afrika ülkelerine dair düşüncelerimi ve gelişmeleri tarihi açıklandığı zaman twitter hesabımdan paylaşacağım.

12 Mayıs 2020 Salı

Neler Yanlış Yaptı #6: Baba Parası

Önceki yazılarda ara tatilin gelişinin -29 Ekim faktörüyle birlikte- Ekim sonuna ayrı bir avantaj kazandırdığını belirtmiştim. Ekstra olarak okulların açılışına yakınlığı, üniversitelerde kulüpler aracılığıyla tanışma toplantısı gibi çeşitli PR avantajları da sağlıyordu. Buna rağmen hem O Ses Türkiye PR avantajı hem Hollywood filmlerinin azlığı gibi onlarca avantajın varlığı 1 Ocak'ı halen bir tık daha özel kılıyor. Organize İşler Sazan Sarmalı'nın ertelenmesiyle birlikte geçen yılın boş geçildiği bu tarihin bu seneki temsilcisi ise daha önce Düğün Dernek ile rekor kıran Ahmet Kural&Murat Cemcir ikilisinin yeni filmi Baba Parası oldu. Her ne kadar her iki filmi de 6M seyirciyi aşan Düğün Dernek serisinden sonra Çalgı Çengi İkimiz'in -yine Ocak ilk hafta sonunda- 2.7M yapmasıyla şaşırtsa da Ailecek Şaşkınız'ın 4M seyirciye ulaşmasıyla beklentiler tekrardan artmıştı. Bunun sonucunda Baba Parası için de sektörde yüksek bir beklenti vardı. Toplamda 862 salonda vizyona girmesi bunu da kanıtlıyordu. Ancak toplamda 2M seyirciye dahi ulaşamadan vizyondan ayrıldı. Peki neleri yanlış yaptı?


Adım 1: Fragman

Seyirci alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte açılışı oluşturan en önemli unsurlardan olan fragmana verilmesi gereken önemin arttığını belirtmiştim. İçeriği filme göre değişmekle birlikte süresinin 1.5-2 dakikaya sabit tutulması gerekiyor. Bu aralığı aşınca -özellikle de komedi filmlerinde- seyirciye filmin tamamını izletmiş bir havadan kurtulmak da zorlaşıyor. Bir diğer olumsuz etki olarak ise yeni yasadan dolayı fragmana ayırdığı süre de kısıtlanan sinemalar, artık -normal olarak- üç dakikalık bir fragman yayınlamak istemiyor. İkinci sorunu sinemalara özel bir fragman keserek çözebilirsiniz ancak filminizi gittiği bambaşka bir film sayesinde tanıyan seyircinizi arttırabilmek için onun sosyal medya yorumlarına da ihtiyaç duyacağınızı düşünürsek hem dijitale hem de sinemalara verilen fragmanın aynı olması türlü sıkıntılardan koruyabilir.

Aslında fragmanın önemi az önce değindiğim satırlarda daha da belirginleşiyor. Filminizi hiç duymamış ve sizle alakası olmayan bir filme, örneğin yabancı bir aksiyon filmine bilet almış seyirciye kendinizi tanıtmanın en keskin yolu sinemalarda film öncesi yayınlanan fragmandan geçiyor. Yeni yasa gereği her sinema filmden önce en az üç, en fazla beş dakika fragman yayınlamak zorunda. Bazı sinemalarda tür seyircisine hitap eden fragmanlar görsek de aksiyon filminden önce komedi, gerilimden önce dram gibi türlü farklılıklar da görüyoruz. Hal böyleyken filmin 1-1.5 dakikada derdini anlatabilmesi, komediyse hikayeye bağlı kalmayan güçlü sahneleri seyirciye sunması, hiç beklemediği bir kitleyi açılışta safına çekebilir. Yıl içerisinde fragmanını efektif kesen film sayısının bir elin parmağını geçmediğini düşünürsek bu unsur diğer filmlerinizin de birkaç adım önüne geçmesini sağlıyor. Geçtiğimiz sezonun en çok izlenen filmlerinden 7.Koğuştaki Mucize ve Eltilerin Savaşı'nın, fısıltıyı çalıştırsalar bile, asıl güçlerini açılıştan aldıklarını ve bu açılışı oluşturan temel faktörün de iyi kesilmiş fragmanlar olduğunu unutmamak lazım. Ayrıca sadece açılış değil, fısıltı çalışırken dahi fragman önemli bir yer tutuyor. Çevresinden filmin iyi olduğuna dair bir duyum alan seyirci ilk olarak fragmana bakıyor. Son yıllardaki fısıltıyı çalıştırmış, yani total/açılış oranı belli bir oranın üstünde gelmiş, filmlerin fragman izlenme oranlarını hafta bazında incelersek 2. ve 3.hafta sonundaki ciddi artış gözlerden kaçabilecek ölçüde değil.

Tüm bu saydığım faktörlerin sonucunda Baba Parası'nın da fragmana büyük önem vermesi gerekiyordu. Arkasında O Ses Türkiye gibi 1 Ocak vizyonun en kârlı PR desteği yokken dikkat etmesi gereken unsur sayısı da haliyle artıyordu. Rekoru fısıltı sayesinde kıran Düğün Dernek ve ilk filmin fısıltısının desteğiyle 1.3M açan Düğün Dernek 2: Sünnet'i, hatta yine bir seri devam filmi olduğu için Çalgı Çengi İkimiz'i bir kenara bırakırsak Ailecek Şaşkınız'ın fragmanı, ekibin açılış gişesini kestirebilmek için büyük bir önem taşıyordu. Daha önce herhangi bir yerli filmin 3M sınırını geçemediği Mart takviminde bu denli başarılı olmasının altında -en az fısıltısı kadar- müthiş açılışı yatıyordu. Peki Ailecek Şaşkınız'ın fragmanında olup Baba Parası'nda eksik olan unsurlar neydi?

Komedi fragmanı keserken güldürmeyi hedefleyen sahnelerin hikayeye bağlı olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Film içindeki gelişmelerden güç alan bu sahneleri fragmana koymak hem fragmana hem de fısıltıya eksi yazıyor. Seyirciye fragmanda komik gelmemesi bir yana yaşattığı kulak aşinalığı, filmde de o sahneye gülmemesine yol açıyor. Bu noktada Ailecek Şaşkınız'daki denemelerin gayet başarılı olduğunu belirtmek lazım. Evladım gibidir, kavga, eşantiyon, miyop gibi gücünü hikayeden almayan ve seyirciyi fragmanda yakalayabilen sahneler ne yazık ki Baba Parası'nda eksik kaldı. Bu eksiklerin üstüne bir de Ahmet Kural'ı hem makyaj hem de konuşması üzerinden itici bir karaktere itince seyircinin de soğuması zor olmadı. Keza özel hayatıyla bir süredir gündemden düşmeyen isimleri seyirciye kabul ettirebilmek için bu tür karakterlerin tam aksine, sevimli bir yapıya oturtmanız ya da mümkün olduğunca fragmanda az göstermeye önem vermeniz gerekiyor. Her nedense fragmanın 3.27 dakikalık olduğunu düşünürsek bu kaçışlar da bir yerden sonra zorlaşınca açılışta ciddi bir kitle kaybına neden oldu.

Öte yandan çoğu yerli filmin de düştüğü tekrar hatası, açılıştaki kitle kaybını destekleyen bir başka neden. Beklenmedik reaksiyon, ekip bu denli seri üretime geçmediği bir dönemde, örneğin Düğün Dernek'te fragmanda kitleyi yakalayabilecek bir numaraydı. Oradaki Roberto Carlos-Sivas muhabbeti seyirci yakalıyordu ancak buradaki 'her şey para mı' muhabbeti bundan çok uzak çünkü aradan 7 yıl geçti ve bu ekip üç film bir de dizide aynısını denedi zaten.


Adım 2: İçerik

Yılın en verimli tarihinde dahi olsanız içerikten destek almayınca açılışla gelebileceğiniz yer de belli bir adımdan ötesini geçemiyor. Aynı ekip bunu üç sene önce Çalgı Çengi İkimiz'le test etmiş, ilk üç günde 593.625 seyirci tarafından izlenmesine ve ertesinden Sömestr gelmesine rağmen totalde bunun ancak x4.7 katına çıkabilmişti. Aslında yerli film sayısının 200'e yaklaştığı bir dönemde hiçbir takvimde zayıf içeriğin tutma şansı yok ancak kalabalık vizyondan kaçmak biraz da olsa yaraları sarabiliyor. Oysa ki 1 Ocak takvimi -özellikle de Deliha 2'nin ArifV216 ve Enes Batur'a rağmen 2.1M'a ulaşıp diğer filmlere öz güven vermesinden sonra- rekabetçiliği de artar bir hale geldi. Bu haliyle içeriğiniz zayıfsa ayakta kalmanız da zorlaşıyor.

Önceki filmlerdeki mizah anlayışını tekrarlaması bir yana Baba Parası'nın en büyük sıkıntılarından biri de karakterlerin derinine inemeden hikayenin bitişi. Seyircinin zaten benimsemekte zorlanacağı karakterleri türlü biçimlerde sevdiremeyince arkasına yaslandığı mizahtan da güç alamıyor. Yaratılmaya çalışılan havanın samimiyetten uzaklığı, klişe bir konuya ekibin önceki filmlerinde gördüğümüz farklılıkların katılmaması gibi onlarca negatif unsur bir araya gelince ortaya da 1.8M gibi Ailecek Şaşkınız'ın %53 gerisinde bir total çıktı.


Adım 3: Pazarlama Stratejisi

Yeni yılın ilk haftası vizyonu için O Ses Türkiye PR'ı artık olmazsa olmazlardan birisi. Kemik kitlenin -reytinglerde de göze çarptığı gibi- yeni yıl tatilinde bu programı izlemesi, hatta sosyal medyada da 'mandalina eşliğinde o ses' kalıbının popülerleşmesi, hitap ettiğiniz kitleye kendinizi sunmak için en taze hamle haline geliyor. Bu sene coşkusuyla programda tüm dikkatleri üzerine çeken Gupse Özay&Merve Dizdar ikilisinin bir ay sonra gelen Eltilerin Savaşı filminin 586.946 seyirciyle açması da tesadüf değil. Vizyon öncesi hiçbir hazırlık yapmayıp veya vasat bir fragmanla yola çıkıp tamamıyla bu kitleye güvenmek de elbette yanlış ama bu artıyı hiç kullanmamak da büyük bir eksi yazıyor. Ekibin aynı tarihi deneyen Çalgı Çengi İkimiz'i de bu avantajı kullanmamıştı ama o zamanlar Beyaz Show gibi bir alternatif olduğunu ve oradaki Sie Liegt in Meinen Armen performansının büyük ses getirdiğini atlamamak lazım. Hatta Üç Adam'daki Çıldır Çıldır performansını da alternatif listesine ekleyebiliriz. Peki Baba Parası'nda müzik bazında seyirciye ne sunuldu? Hiçbir şey.

Daha önceki yazılarda da altını çizdiğim gibi müzik kullanımı, dozu ve yeri bilindiği takdirde, filmdeki kusurları örtmek için çok etkili bir yol. Seyirciyi salondan çıkarken iyi hissettirecek, duyduğunda aklına filmi getirecek pozitif şarkılar, aynı zamanda dijital ortamlardan da filmin fısıltısını hızlandırabiliyor. Son zamanların en saf fısıltı örneklerinden Düğün Dernek'in Entarisi Dım Dım Yar, bu senenin en saf fısıltı örneklerinden 7.Koğuştaki Mucize'nin -bir dram filmi olmasına rağmen- Lingo Lingo'dan aldığı desteği atlamamak lazım. 

 Müzik yerine Murat Cemcir'in otuz yıl yaşlandığı makyajı sunmayı tercih etmek, buna uygun hesaplarla iş birliğine gidilse bir parça efektif olabilirdi. Yine de etkisinin belli bir ölçüden öteye gidemeyeceğini bilmek gerekiyor. Keza bu ikiliyi seven kitle kadar mizahlarının basit ve gişelerinin overrated olduğunu düşünen ciddi bir sosyal medya kitlesi var. Bu tür videolar Hollywood filmleri için seyircide yankı uyandırabiliyor ancak yerli gişe filmlerinde, katıldığınız talk show'da gösterilmekten başka hiçbir katkı sağlamıyor.
Pazarlama noktasında buna benzer bir yolu Ahmet Kural'a Taksici Selim olarak İstanbul turu attırarak tercih ettiler. Bu sadece film özelinde değil, her sektörden bireysel pazarlama anlamında genel olarak aşina olduğumuz bir numara ancak efektif hale getirebilmek için magazinin desteğini almak, magazinin desteğini almak için ise seyirciyle bütünleşmiş bir isim şart. Film öncesi başrolün özel hayatıyla bir süre magazinde gündeme gelmiş olması bu hamleyi de etkisiz kılıyor.

Ekibin önceki filmlere nazaran benzer ilerlediği hamle ise turneydi. Bu çabaları ve seyirciyi mutlu ettikleri için büyük alkış. Gittikleri salonların da full olması, ekibin seyircideki özel yerini gösteriyor ancak bunu hafta geneline yayamadıkça, yani Salı günkü galanın ardından Çarşamba o sinema boş kalınca bu hamlenin de hiçbir anlamı kalmıyor. 


Tüm bunların sonucunda 1.8M seyirciyle vizyona veda eden Baba Parası, hem vizyon tarihini hem de ekibin önceki işlerini düşünürsek büyük bir hayal kırıklığı yaratmış oldu. Üç sene önceki Çalgı Çengi İkimiz'in 2.7M'unun hemen ardından gelen Ailecek Şaşkınız'ın 4M'a çıktığını düşünürsek gelecek filmler için potansiyel halen var. Ancak... İyi kesilmiş bir fragman, seyirciye ulaşabilecek pazarlama hamleleri ve sağlam içerik olmak koşuluyla. 




29 Nisan 2020 Çarşamba

Neleri Yanlış Yaptı #5: Mucize 2

Krizden etkilenen seri devam filmlerinin sezonun ilk yarısına sıkışmasıyla birlikte pastanın bölüneceği de ortadaydı. Bu bölünen pastadan en büyük dilimi almak için de seyirciye farklı ve cezbedici nedenler sunmak gerekiyordu... Bu nedenleri sunmak bir yana, uzun zamandır komedilerin kalesi olarak bildiğimiz Aralık başında yarışmasından başarısız kriz yönetimine kadar Mucize 2: Aşk, vizyon döneminde çeşitli hatalar yaptı. Bu aksaklıkların en üzücü yanı ise filmin sevilmiş olmasına rağmen ilkinin gişesinin yarısını anca yapabilmesi... Peki ya sorun nerelerdeydi?


Adım 1: Vizyon Tarihi

Sektörel kriz sonucu iddialı yerli filmlerin çoğu, vizyonunu bir sonraki sezona bırakırken aradıkları softluğu bulamayacakları da az çok belliydi. Aynı sezon içerisine Recep İvedik 6 ve Mucize 2 gibi seri devam filmlerinin yanı sıra yeni filmlerin de geleceğini ve ülkemizdeki sinema sezonun yazın işlemediğini(-ki yaşanacak virüs nedeniyle ilkbahar da işlemeyecekti, orası ayrı) düşünürsek bu yığılmadan bir kesimin büyük hasarlar alacağını kestirmek zor değildi. Bu hasardan ucuz kurtulmak için Mucize 2'nin önden duygulara başarıyla dokunabilen teaser yollaması iyi de bir girişimdi. Kaldı ki Recep İvedik 6'nın doğrudan rakibi olmadığını, asıl rekabeti Naim'le(-ki sonradan bir hafta gerisine gelmekte bu rekabeti iyice kızıştıracaktı) yaşayacağını ve Naim'in bu numaraları ezbere bildiğini düşünürsek bununla da yetinmesi mümkün olamazdı.
Tam bu noktada gücü magazin manşetleri almaya başladı. Her ne kadar asıl rakibi Naim olsa bile Mahsun Kırmızıgül, Yeni Sinema Yasası'nın seyircinin gördüğü yüzünde, yani magazin kısmında, öne çıkan dört isimden birisiydi. Haliyle seyirci Mucize 2'nin ertelendiğini de biliyordu. Vizyon yolculuğu başlamadan bu bilginin hem iyi hem de kötü yanı var; seyirci filmden iyice haberdar olmuş oluyor ancak filmin yüzü de eskiyor. Seyircinin haberdar olması özellikle de Mucize gibi ilk filmi fısıltıyı çalıştırmış bir film için çok kritik. Keza ilk filmin 487.818 gibi gösterişli totalinin yanı sıra total/açılış oranında x7.4 gibi iddialı bir rakam getirdiğini unutmamak lazım. Bu noktada 1 Ocak+Sömestr avantajı devreye giriyor ancak bu avantajı kullanan her filmin bu denli iyi gişe yapmadığını da gayet iyi biliyoruz. Makası biraz daha genişletir ve Mahsun Kırmızıgül'ün önceki filmlerine geri dönersek Mucize'nin x7.4'sinin önemi daha da artıyor. İlk filmi Beyaz Melek'in x12.8 gibi yüksek başarısının ardından Güneşi Gördüm ile x5'e ve New York'ta Beş Minare ile x4.9'a düşen bu oranın x7.4'e çıkmasının önemi büyük. Özellikle de film sayısıyla doğru orantıda açılışın öneminin arttığı bu dönemde 7 barajını geçmek fısıltının en önemli göstergesi.

Peki ilk filmi 3.7M'a ulaştıran tek sebep içeriği miydi? Kesinlikle hayır. Önceki satırlarda da bahsettiğim gibi 1 Ocak vizyonu -ki 1 Ocak ile Sömestr'ı birleştirdiği için Ara Tatil'den önce yılın açık ara en avantajlı tarihiydi, filmin hem açılış hem de totalde potansiyelini açığa çıkarmasına yardımcı oldu. Yardımcı olmak diyorum çünkü hiçbir zaman asıl eleman olmadı, olamaz da. Mucize'nin vizyona girdiği 2015'te yeni yılın ilk günü Perşembe'ye denk gelince alışageldiğimiz Cuma vizyonundan bir gün önce vizyona girmesi gerekti. İlk gününde de 155.053 seyirciyle buluşarak yüksek açılışın sinyallerini vermeye başlamıştı. Aslında Mahsun Kırmızıgül'ün son iki filmine nazaran düşük bir açılış getirecekti ancak başta erken vizyon olmak üzere onlarca faktör varken bunun önemi de azalıyordu. Keza Sömestr'ın ilk haftasonu uzun bir aradan sonra bu kadar boş olacaktı ve fısıltıyı çalıştırması için bundan daha iyi fırsat olamazdı. Muhtemel senaryo yaşandı ve düşüş oranını sırasıyla %5+%20'ye indirebilen Mucize, 3.7M seyirciyle 2015'in en çok izlenen ikinci filmi oldu.

Bundan tam dört yıl sonra gelen seri devam filminin ise dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardı. İlkinin fısıltısının ev sinemasında da çalıştığını düşünürsek muhtemel açılışı 600-650k bandına yükseliyordu. Bu kitlenin sinema düzeninin gerek maddi gerekse filmlerin niteliğinden dolayı seyrek olduğunu da gözlemlemek zor değil. İşte tam bu noktada Mucize 2'nin rekabetçi bir takvimden kaçması gerekiyordu. Bilet ortalamasını feda edip(-ki sürümden kar etmek adına daha efektif bir yol) 2018/2019 sezon sonu, yani Mayıs gibi vizyona girebilir ya da Sömestr'ı bekleyebilirdi. Her ne kadar Aralık başı yılın en verimli tarihlerinden biri olsa bile içerisinde hiçbir tatilin bulunmaması rekabetçi bir ortama da hazır olmadığını gösteriyor. Takvimin Düğün Dernek, Aile Arasında gibi önceki başarılı örneklerinin altında da softluktan aldığı güç yatıyordu. Kemik kitlenin azalmaya başladığı ve iddialı filmin haliyle vizyona girmek istemediği(-ki şansını deneyen Börü/Acı,Tatlı, Ekşi gibi filmlerin sonucu da ortada) bu dönemde fısıltıyı arkasına alan film de en az dört hafta rahat kalmış oluyor. Aralık başının komedi ağırlıklı bir başarı grafiği olsa bile Şampiyon'un açılışından 13 kat yüksek total getirmesi istisna olarak da yerini aldı ancak bu istisnada total gişesinin %47'sini(1.2M) bir sonraki yıl, yani beşinci haftasonundan itibaren yaptığını unutmamak lazım. En büyük artısı fısıltısını çalıştırmaktı elbet ancak kriz yaşanmasa, Organize İşler 2 gibi iddialı bir film ertelenmese bu sayıları görmesinin pek de mümkün olduğunu sanmıyorum.
Peki iki seçenekten hangisi ağır basıyor? Kesinlikle 10 Ocak. Bu noktada bir kumar oynayıp Baba Parası'nın sevilmemesine duacı olacaktı ancak komedilere nazaran bu ihtiyacının az olacağını da atlamamak lazım. Kaldı ki ilk filmin de risk aldığı Son Umut gibi bir iş vardı. Şansının yaver gitmesiyle Son Umut, total/açılış oranında x4.5 gibi düşük bir rakamda kalarak Mucize'nin önünü açmış olmasaydı 3.7M gibi bir totalden bahsetmek zordu.
Şayet 10 Ocak'a gelseydi domino taşı misali vizyon takvimi de tümden dağılacaktı. Böylesine iddialı bir filmin olduğu takvimde Sıfır Bir veya Biz Böyleyiz'in salonlarını feda edeceklerini sanmıyorum. Kaldı ki bu vazgeçiş, her ikisi için de daha iyi sonuçlar doğurabilirdi. Ancak bunlar ne yazık ki birer ihtimal...
Sonuç olarak Mucize 2, 4 Aralık'ta vizyona girmeyi tercih etti ve ilkine nazaran %11'lik düşüşle ilk üç günde 431.028 seyirciyi sinemalara çekti. Aslında buraya kadar pek de bir sorun yoktu. Zaten takviminin sıkıntısı da açılışının düşmesi değildi. Kaldı ki Perşembe vizyona girdiğinden dolayı Mucize ile kıyaslama yapılması pek sağlıklı değil ancak... Peki ya sonrası?


Adım 2: Fragman

Ücretsiz biletlerin kalktığı bir dönemde otomatik olarak seçiciliğin arttığı defalarca tekrar ettiğimiz bir olgu. Peki seyircinin seçimini etkileyen faktörler başrol veya seri güvencesinden mi ibaret? Kesinlikle hayır. Seyirci önceki filmlerini sevse bile fragmanını beğenmediği bir işi para vererek izlemek istemeyebiliyor. Bunun sebepleri arasında bilet ortalamasının 20-25₺ arasında seyretmesi, Netflix'in yaygınlaşması ve yıllık yerli film adedinin çoğalması gibi onlarca unsur var. Bu elbette seyircinin sinemalardan ayağını tamamıyla çekmesi anlamına gelmiyor ancak eskisi gibi aynı sene içerisinde birden çok filme 5M barajını göstermesi de olanaksız. Aslında bu olanaksızlığı da seyirci değil, içerik oluşturuyor. Birbirinin aynısı komediler, sürekli hastalık ve ölüm üzerinden ilerleyen dramlar... Bu sınırları aşan Aile Arasında, 7.Koğuştaki Mucize gibi işlerin 5M'u aşması da bu yüzden tesadüf değil. Bu farklılığı da sadece özgünlük getirmiyor. Keza bir uyarlama olan 7.Koğuştaki Mucize, her ne kadar Kore'de tarihin en çok izlenen filmlerinden biri olsa bile, -neredeyse her Kore gişe filmi gibi- domestic bir işti ve ülkemizde yeterince hype yaratmadan uyarlaması gelince seyirci farklı bir hava bulup filmi 5M'a taşıdı.

Peki Mucize 2 cephesinde fragmanda sıkıntı yaratan etmen neydi? Tekrar. Tıpkı ilk filmin aynısı bir yol bu sefer yerler değiştirilerek izlenmişti. İlk filmde önden komedi salınıp arkadan dramla seyirciyi yakalamak hedeflenmişti ancak bu kez önden dramla kuşanıp ardından komediyle atağa kalktı. Aslında aynı sezon içerisinde 7.Koğuştaki Mucize ve Naim olmasa bu bir ihtimal tutabilirdi de. Unutmamak lazım ki Mucize'nin 3.7M yaptığı 2013/2014 sezonunda dram sayılabilecek tek film Unutursam Fısılda'ydı -ki o da 7.Koğuştaki Mucize veya Mucize kadar saf bir dram filmi değil. Aslında son yıllarda dram ve animasyon filmlerinin başarısının altında da bu eksikliğin yattığını düşünüyorum. Seyirci özellikle gülmek veya ağlamak istediği gibi bir mesaj vermiyor. Farklı bir şeyler izlemek istiyor. Bu farklılığı Ayla ve Müslüm'le biyografik açıdan bulunca bağrına bastı. Benzer bir durum animasyonlar için de geçerli. Uzun zamandır sektörün eksiği olan yerli animasyonlar artık yükselme döneminde. Birbirinin aynısı içerikler üretilmekte ancak yeni bir moda olduğu için seyirci tüketmeye devam ediyor. Muhtemelen birkaç sene içerisinde bu tüketim de kısılacak, o zaman türe yeni hamleler gerekecek, gelmediği takdirde seyirci yine yabancı animasyonlara kayacak. İşte komedi ve dramda seyirci artık bu iltiması tanımıyor. Aslında işin üzücü yanı da burada devreye giriyor. On sene önce -düşük film adedinin de katkılarıyla- düşük açan bir filmin fısıltı sayesinde 30-35 kat totale ulaştığını görebiliyorduk. Örneğin ilk üç gün 55.987 seyirci tarafından izlenen Issız Adam, totalde bunu 49'a katlayarak 2.788.550 seyirci tarafından izlenebilmişti. Benzer bir durum Babam ve Oğlum için de geçerli; ilk üç gün sadece 35.101 seyirci tarafından izlenen film totalde bu sayıyı 101'e katlamıştı. Ancak işler artık değişti. Yıllık yerli film sayısının 180'i bulduğu bir devirde açılışın önemi hayati oldu. Tam bu noktada fragmana da vermeniz gereken önem artmaya başladı. Seyirciyi açılışta sinemalara çekemeyen filmler, salonlarını çekebilme ihtimali olanlara bırakmak zorunda. Çekebilen dahi değil, çekebilme ihtimali olanlara. Sinemalar artık ihtimallerin peşinde çünkü seyircinin beklentileri hızla değişmekte. İlkine ayılıp bayıldığı filmin ikincisini izlemek istemeyebiliyor. İşte bu noktada fragmanı doygunlaştırmak, ilkinin birebir aynısı olmadığı hissini vermesi gerekiyordu. Bu konudaki sınıfta kalış ne yazık ki Mucize 2'yi de %49 düşüşe itti.


Adım 3: Kriz Yönetimi

Kağıt üstünde ilkine kıyasla açılışının düşüş oranı %11 olmasına rağmen salon bazındaki %35 artışa rağmen bu düşüşün gelmesi sinemaların filmden vazgeçebileceği sinyallerini veriyordu. Bir önceki hafta 908 salonda 245.548 seyirci çekmesi ve Anadolu'da net bir karşılık bulabilecek içerik olmaması, Naim'i ikinci haftasında vazgeçilebilir kefesine koymuşken bu noktada Mucize 2'nin krizi hangi ölçüde yönetebileceği çok kritikti. Keza bulunduğu takvimin avantajlarından birisi dört hafta boyunca -en azından kendisi kadar- iddialı bir filmin olmadığıydı. Ancak önceki satırlarda da değindiğim gibi, sinemaların artık ihtimalin peşinden koştuğu bir dönemde, düşüş de kaçınılmaz oluyor. Kendisi kadar iddialı olmasa bile Aralık ikinci haftasonu Aman Reis Duymasın, Jumanji ve Güzelliğin Portresi gibi +250 kopyalı üç film gelecekti. Bu noktada haftaiçi performansına bir iyileştirme gerekiyordu ancak orada da ilkine benzer(%33) bir düşüş yaşayınca ikinci haftasonuna salonlarının %20'sini kaybetmiş bir halde girdi. Aslında kağıt üstünde bu düşüşe rağmen 2..haftasonu salon kıyaslamasında ilkinden daha üstteydi ancak krizi doğru yönetemeyince %31.2'lik ciddi bir düşüşle karşı karşıya kaldı.

Peki Mucize 2 cephesi krizi nasıl yönetmeye çalıştı? Müzikle. Arkasına Mahsun Kırmızıgül'ün 14 sene sonra mikrofon karşısına geçtiği mesajıyla desteklik sağlanan Yoksun Sen, 15 Aralık'ta, yani filmin ikinci Pazar'ında piyasaya sürüldü. Aslında filmden sahnelerle dolu olan kliple süslenmiş olması bir parça iyileştirme sağlayabilirdi ancak yükselen salon sayısına rağmen düşen açılışın verdiği mesaj bu hamlenin daha hızlı gelmesi yönündeydi. Şayet sevilmemiş olsa %50-60'lık bir düşüşe gebe olan 2.haftasonu öncesi sevilmiş olmasının katkılarıyla düşüşü %30'da tutabildi ancak sinemalar için bu oran da yetersiz. Düşüş oranıyla paralel olarak üçüncü haftasonunda salonlarının %31.7'sini daha kaybetti ve bir daha da toparlanamadı.

Daha önceki yazılarda da bahsettiğim gibi elinizin altında özgün bir film müziği varken bunu saklamanın hiçbir anlamı yok. Açılış+ikinci haftasonu düşüşünde beklemediğiniz bir senaryoyla karşılaşınca müziğin hiçbir anlamı kalmıyor. Oysa ki filmden kliple sunulan müzik, filmden çıkan kitlenin birkaç kez daha dinleme isteği sayesinde ivme kazanıyor. Bu detayı atlayıp krizi böyle çözebileceğini sanınca Mucize 2 cephesinde düşüşler de peş peşe geldi ve 10 haftalık vizyon hayatının sonunda 1.897.900 seyirciyle vizyona veda etti.




21 Nisan 2020 Salı

Neleri Yanlış Yaptı #4: Recep İvedik 6

Büyük başarısızlıkla sonuçlanan üçüncü filmin ardından sinemalara kendinden emin adımlarla dönen Recep İvedik serisi, 7.3M seyirciyle dördüncü filmde ve üç sene sonra 7.4M seyirciyle beşinci filmde rekoru kırmıştı. Aktif olarak da tüm zamanların en çok izlenen iki filmine ev sahipliği yapıyorken gözlerin altıncı filme çevrilmemesi mümkün değildi. Geçen seneki sektörel krizin ardından tarihini 8 Kasım'a, yani Ara Tatil'in bir adım öncesine, erteleyen filmden beklenti de haliyle rekoru kırmasıydı. Ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi. Peki ya neden?


Adım 1: Hatalı Pazarlama

Serinin önceki filmlerinin -içerik bazında birden çok olmakla birlikte- en dikkat çeken ortak noktası vizyon tarihiydi. Haftaları bir geri bir ileri oynasa da her biri Şubat'ta vizyona girmişti. Sezonun kapanmasına yakın, boş tarihte seyirciyi yakalamak için harika bir zamanlama. Aslında altıncı film de işin başında 8 Şubat 2019'u anons ederek rakiplerine vizyondan kaçmaları yönünde sinyalleri vermişti. Keza rekor kıran Recep İvedik 5'in ilk haftasonu salon sayısı 1400 idi. Kendisiyle aynı haftasonunda yalnızca 2 film vizyona girmişti. Zaten serinin aldığı asıl güç de buradan geliyordu. Öncesinde kırdığı rekorlarla sağladığı referanslar, öylesine boş bir takvimde 10-15 dakikada bir seans açabilmesine olanak tanıyınca seyirci bazındaki salon ortalamasını bin civarında tutabildiği senaryoda rekoru kırıyordu. Seyirciden -özellikle de akşam seanslarıyla birlikte- gelen yüksek ilgi de seansların önünü açan ayrı bir faktör oluyordu. Ancak..

Beşinci filmin sonunda artık seyirci Şubat takvimine alışmıştı. En yakın rakibi bir ay öncesinde vizyona girmiş oluyor, seyirci planlamasını yapıyor, ailecek ayda bir gittiği sinema akşamlarından birine Recep İvedik'i de dahil ediyordu. Geçtiğimiz senenin planlamasında da Organize İşler 2 ile birlikte ilk iki ayın listesinde kendine yer bulacaktı ancak kriz nedeniyle tarihini ertelemek zorunda kaldı. Peki ya nereye? İşte tüm sıkıntıların başladığı yer.

Kağıt üstünde Eylül'de başlasa bile sinemalara bahar ancak Ekim'de geliyor. Bu sezon öncekilere nazaran çok yoğun olan Ekim/Kasım takvimi seyircinin yorulma ihtimalini de arttırınca Recep İvedik 6, Karakomik Filmler, Mucize 2 gibi işler için kurtuluş yolu sezonun ilk yarısı oldu. Daha doğrusu öyle zannedildi. Keza iki ay içinde iddialı dört filmin olması pastayı da ciddi bir şekilde bölecekti. Bunun bilinciyle Ocak sonuna tarih alan Eltilerin Savaşı, azalan pastanın tamamını alırken Recep İvedik,Mucize 2 gibi önceki sezonun işleri, pastanın çeyreğiyle yetinmek zorunda kaldı. Böylelikle hedefi 5M+ olan seri devam filmleri için soft takvimin önemi bir kez daha artmış oldu.
Peki özünde 8 Kasım iyi bir tarih miydi? Şayet seyirci Şubat'a alışmasa kesinlikle. Geçen seneye kadar tehlikeli olan bu yer ara tatilin gelişiyle birlikte sağlam bir destek kazandı. Keza öğrencilerin tatil planında bir değişiklik olmadığını, yine öncelik olarak AVM'lere, dolayısıyla da sinemalara koşulduğunu gördük. İlk kez deneneceği ve öncesinde Recep İvedik 6, sonrasında Naim geleceği için bu yıl tatil haftasonu iddialı bir yeni film için sağlıklı değildi ancak -özellikle de haftaiçi- gelen sonuçlar vizyon dinamiklerini değiştirebilecek seviyede. Özellikle haftaiçini belirtme sebebim ise yaşanan %41'lik artış. Tatilin ilk haftasonu(15-17 Kasım) gelen toplam seyirci sayısı 1.073.050 iken haftaiçi(18-21 Kasım) bu sayı 1.545.331 oldu. Aslında bu alışılmışın dışında bir artış değil, Sömestr'da da buna tanık oluyorduk ancak tatilin süresinin bir hafta olması işleri değiştiriyor. Son yıllarda hem Ayla/Yol Arkadaşım hem de tekil Müslüm örneği Ekim sonunun soft veya rekabete açık ortam fark etmeksizin hem açılış hem de total bazdaki imkanlarını kanıtlamıştı. Bunun üstüne bir de Ara Tatil'in eklenmesi Ekim sonunu 1 Ocak'a eşdeğer hale getirdi. Keza Yılbaşı+Sömestr'i birleştirmesi 1 Ocak'ı her zaman yılın en avantajlı takvimi yapıyordu. Elbette -en yakın örnek olarak bu sene Baba Parası'nda gördüğümüz gibi- bu her şey demek değil, PR sürecinde sınıfta kalınca kurtarıcı olsa bile getirebileceği imkanlar da sınırlı ancak O Ses Türkiye gibi arkasını yaslayabileceği sağlam da bir fırsat sunuyorken tüm ağırlığı omzuna yüklüyordu. Ara tatilin gelişi bu ağırlığı dengelerken aynı zamanda üniversite öğrencilerini kazanma yolunda da sağlam bir adım attı. Keza tatilin ilkokul, ortaokul ve liseyle sınırlı olması, Sömestr'ın aksine, üniversite öğrencilerinin evine dönmesine engel. Genel olarak üniversite öğrencisi kitlesinin sinemaya arkadaş ortamıyla gitmek konusunda daha serbest bir tavır takındığını düşünürsek bu da gişeye bir artı daha yazıyor. Peki Recep İvedik 6, bu kitleyi kazanabildi mi? Hiç sanmıyorum. Serinin önceki filmlerinden dolayı altıncısına olumsuz yaklaşan kitleyi fragman veya başka denemelerle sinemalara çekmesi zaten çok zordu ancak 4 ve 5'te sinemalara gelen kitleyi ikna edebilmesi için de daha efektif çözümler lazımdı. Bu noktada devrin ve haliyle seyirci beğenilerinin de değiştiğini unutmamak lazım. Elbette bu iki yılda oluşan radikal bir değişim değil ancak özellikle de ücretsiz biletlerin kalkmasıyla birlikte hızlandığı da ortada. İlkini geçtim son filmde denenen metotla dahi şimdikinin bir olması beklenemez. Zaten bu seneki devam filmlerinin başarısızlığının altında yatan temel faktörün de bu olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki ilk iki filmin başarısız replikası olan Kolpaçino 3.Devre, dört sene önce 484.404'lük gösterişli açılışının ardından %69.4 düşerek sadece 1.4M getirebildiyse bu sezonun devam filmleri de açılış bazında buna benzer bir hüsran yaşadı. Sonuç olarak ise eve 4M dahi getiremeyerek serinin en az izlenen ikinci filmi oldu.


Adım 2: Fragman

Serinin bundan önceki filmlerinin alametifarikası merak uyandırıcı bir fragmanla yola çıkmasıydı. İlk filmle birlikte arkasına kattığı fısıltıyı(-total/açılış oranının x5.4 olmasından anlayabiliriz) bir daha bu denli yoğun bir şekilde yaşayamasa da ortaya koyduğu fragmanlar sayesinde fısıltı seyircisini açılışa katmayı başarmıştı. Bu kitleyi açılışa katmanın avantajı ise ilk filmdeki gibi x5.4 orana ihtiyaç duymadan x4-4.5 bandıyla işini bitirebilmesi. Tıpkı dört ve beşinci filmde olduğu gibi. Özellikle de beşinci halkanın fragmanı, rekoru adeta müjdeliyordu. Oyunu dönemin kurallarıyla oynayan, nostalji havasıyla şişirilmiş bir fragmanın hem açılış hem de total rekora ev sahipliği yapacağı ortadaydı. Kaldı ki Perşembe günü girmek gibi açılış rekorunu baltalayabilecek bir pazarlama denenmesine rağmen fragmanın güçlü havası hem 243.564 seyirciyle Perşembe rekoruna hem de 1.646.846 seyirciyle tüm zamanlar açılış rekoruna ev sahipliği yaptı. Peki beşinci halkanın fragmanını özel yapan neydi? Denediği şablonun dönemin şartlarına uygunluğu. Hem işin içine Salih Abi'yi katıp nostaljik havayı yaratması hem de hikaye bütünlüğünü -hikayeye bağlı olmayan- komik sahnelerle süslemesi, seyircinin fragmanı beğenmesiyle sonuçlandı. Sosyal medyada yaygın olan altıncı filmin konusunun saçma olduğundan dolayı izlenmediği düşüncesine de bu yüzden katılmıyorum. Seride rekoru kıran beşinci filmde Recep'in olimpiyatların her branşında ülkemizi temsil etmesi ile Konya yerine Kenya'ya gidilmesi arasında bence absürtlük açısından bir fark yok. Kaldı ki artık hikayesi tükenen seriyi evlilik dışında kurtarabilecek yol da absürt olaylardan geçiyor. Artık işin içine akraba, iş vs. katmanın yetmeyeceği ortada. Aslında yedinci filmi kurtarabilecek nokta da buradan geçiyor. Elbette en az üç yıl ara olmak koşuluyla serinin yedinci filmi Recep'in evliliğine odaklanır ve oradan bir durum komedisi yaratılabilirse yine rekor açılışa ev sahipliği yapabilir ancak bu noktada filmin içeriğine de dikkat etmek gerekiyor. Ücretsiz biletlerin kaldırılması min. %15-20'ye yakın bir seyirci kesintisi demek. Onları konu sayesinde açılışa çektiğiniz takdirde total için de bir kaynak oluşturmanız gerekecek. Şayet total/açılış oranı x4.5-4.6'yı görmezse rekor yine zorlaşacak çünkü şöyle bir dönemde kıracağı açılış rekoru dahi öncekinin bir tık üstü olabilir.

Beşinci filmin fragmanının bir diğer büyük artısı ise taşıdığı milliyetçi havaydı. Hitap ettiği seyirci profilini ve lokasyonları düşünürsek bu nokta çok kritik. Oysa ki altıncı filmin de konusu itibariyle böyle bir imkanı vardı. Irkçılığa kaçmadan, linçlemeyi bekleyen kitleye malzeme vermeden oluşturulacak milliyetçi hava, açılış seyircisinden de olumlu bir dönüt yaratabilirdi. Bu fırsatları değerlendiremeyince 8 Kasım takviminin artıları da sıfırlanıyor. Keza son filme nazaran 100 salon daha artıp tüm zamanlar salon sayısı rekorunu kırmasına rağmen açılış bazındaki %37 düşüşü, sinemaların güvenini kırmaya yetiyor. Hatta ilk gün yalnızca 222.683 seyirciyi sinemalara çekmesi(-ki tüm zamanlar ilk Cuma rekorunda 16.sıra, ilk 20'deki en düşük seans ortalaması, 148) durumun vahametini de ortaya çıkarıyor.

Çok kritik bir veri olduğuna katılmamakla birlikte fragman izlenmesinin de felaketin habercisi olduğunu düşünüyorum.Çeşitli merak uyandırıcı unsurlardan dolayı çoğu zaman şişirme fragman izlenmeleri yüksek bir beklentinin oluşmasına neden olabiliyor ancak seri devam filmlerinde bu oranın yanıltıcılığı bir nebze azalıyor. Rekoru kıran beşinci filmin izlenme sayısı 67M iken altıncı filmde bu sayı 31M'a düşmüş durumda. Aralarındaki ciddi süre farkından dolayı sağlıklı bir karşılaştırma olmaz ancak vizyondan sonra fragmanı izleyecek seyircinin azlığını düşünürsek bu sayı bir mesaj verebilirdi. Aslında açılışta doğması muhtemel negatif mesajın üstünü Kasım rekoruyla örtmeyi başarmışlardı, özellikle de Ara Tatil öncesi bu imaj tazelenmesi önemliydi ancak açılış seyircisinin filmi sevmemesi hiçbir şekilde sarılamayacak bir yara açtı.


Adım 3: İçerik

Önceki satırlarda da altığını çizdiğim gibi gösterişli total için açılış performansı her şey anlamına gelmiyor. Elbette bu dönemde -fısıltıyı çalıştırmak için- belli bir sınırın altında kalmamak, hatta mümkünse sınırları zorlamak önemli ancak bunun içerikle paralel bir şekilde ilerlemesi gerekiyor. Seyircinin beğenisini kazanamadığınız takdirde x4-4.5'luk ortalama total/açılış oranı x2-2.5 seviyelerine inmeye başlıyor. Belki bu kadar sert bir düşüş yaşamadı ancak Recep İvedik 6'nın oranı da x3.7'de kaldı. Şayet açılış rekorunu kırabilse bu oran sınıfı geçmesine yetebilirdi ancak içinde bulunduğu takvimin buna uygun olmadığını, avantajının 2.haftasonu olduğunu ve zaten x3.7'yi Ara Tatil'den gelen avantaj sayesinde kurtarabildiğini unutmamak lazım. Takvimi çeşitli tatillere denk gelen filmlerde bu oranın verdiği mesajı da iyi incelemek gerekiyor. Tersi şekilde açılışı tatile denk gelen filmlerde oranın azlığı da farklı bir mesaja gebe olabilir.

Sosyal medyadaki yorumların da vizyon dönemi iyi bir referans olduğunu zannetmiyorum. Sevenin abarttığı, sevmeyenin fazla eleştirdiği, kimin gerçekten izleyip izlemediğini bilmediğimiz bir ortamdaki yorumlar da ne yazık ki sağlıklı olamıyor. Kaldı ki kriz yönetimi olarak sosyal medyada fake hesaplarla filmi yerlere göklere sığdıramayan numaraların da olduğunu bilmek zor değil. Peki seyirci Recep İvedik 6'yı sevdi mi? Orana bakarsak kısmen ama ara tatilin oran üzerindeki yanıltıcılığını hesaba katarsak hayır. Yani sevildiğini söyleyebilmek için -hele ki açılış rekorunu kıramamışken- en azından x6-6.5 gibi bir oran gerekiyordu.

Peki içerik bazındaki sorun nerede? Nostalji ile tekrarı birbirine karıştırmasında. Serinin altıncı filmine gelmişken seyircide bir sıkılmanın başlaması normal. Bunun kalıcı bir hale geldiğini düşünmüyorum, doğru bir stratejiyle yedinci film de rekoru kırabilir ama öncekilere nazaran temkinli davranılması gerektiği de ortada. Bu sıkılganlık da seyirciyi seçiciliğe itiyor. Keza komedi bazındaki alternatifler her geçen gün artmakta. Düğün Dernek'ten Aile Arasında'ya, her yıl fısıltıyı çalıştıran yeni projeler ortaya çıkıyor. Tam bu noktada Recep İvedik'in de seyirciye yeni numaralar sunması şart. Elbette kabalık, bel altı mizah gibi seri dinamiğini oluşturan faktörleri aniden bir kenara bırakamaz ancak tokat ve osuruk mizahına verdiği önemi azaltmak zorunda. Seyirci zaten beş filmdir bunu izliyorken -arkasında bir hikaye olmadığı takdirde- altıncısında da aynısı izlemek için para ödemek istemeyebilir. Tıpkı ilk iki filmde sevildiği için Kolpaçino 3.Devre'de tüm hikayenin Ganyotçu karakteri üzerinden kurulması ve açılış olmasa bile totalin hüsranla sonuçlanması gibi. Bu tür unsurların hikayeyi tamamlama yönünde etkili olduğunu, başlı başına hikayeyi taşıyamayacağını unutmamak lazım.


Sonuç olarak Recep İvedik 6, serinin bir önceki filmine nazaran %46 düşüş yaşayarak 3.9M seyirciyi sinemalara çekebildi. Tekrarlamakta fayda var ki bu serinin bitişi anlamına gelmiyor, oyunu 2020 kurallarına göre oynadığı takdirde yedinci filmin tüm zamanlar rekorunu kırması sürpriz olmaz. İyi yaptığı kriz yönetimine gerek duymadan, kendi tarihinde, seyircinin sevebileceği bir format ve senaryoyla yola çıktığı takdirde tüm bunlar mümkün olabilir. Yeter ki seyirci dinamikleri formülden ibaret sanılmasın..