29 Nisan 2020 Çarşamba

Neleri Yanlış Yaptı #5: Mucize 2

Krizden etkilenen seri devam filmlerinin sezonun ilk yarısına sıkışmasıyla birlikte pastanın bölüneceği de ortadaydı. Bu bölünen pastadan en büyük dilimi almak için de seyirciye farklı ve cezbedici nedenler sunmak gerekiyordu... Bu nedenleri sunmak bir yana, uzun zamandır komedilerin kalesi olarak bildiğimiz Aralık başında yarışmasından başarısız kriz yönetimine kadar Mucize 2: Aşk, vizyon döneminde çeşitli hatalar yaptı. Bu aksaklıkların en üzücü yanı ise filmin sevilmiş olmasına rağmen ilkinin gişesinin yarısını anca yapabilmesi... Peki ya sorun nerelerdeydi?


Adım 1: Vizyon Tarihi

Sektörel kriz sonucu iddialı yerli filmlerin çoğu, vizyonunu bir sonraki sezona bırakırken aradıkları softluğu bulamayacakları da az çok belliydi. Aynı sezon içerisine Recep İvedik 6 ve Mucize 2 gibi seri devam filmlerinin yanı sıra yeni filmlerin de geleceğini ve ülkemizdeki sinema sezonun yazın işlemediğini(-ki yaşanacak virüs nedeniyle ilkbahar da işlemeyecekti, orası ayrı) düşünürsek bu yığılmadan bir kesimin büyük hasarlar alacağını kestirmek zor değildi. Bu hasardan ucuz kurtulmak için Mucize 2'nin önden duygulara başarıyla dokunabilen teaser yollaması iyi de bir girişimdi. Kaldı ki Recep İvedik 6'nın doğrudan rakibi olmadığını, asıl rekabeti Naim'le(-ki sonradan bir hafta gerisine gelmekte bu rekabeti iyice kızıştıracaktı) yaşayacağını ve Naim'in bu numaraları ezbere bildiğini düşünürsek bununla da yetinmesi mümkün olamazdı.
Tam bu noktada gücü magazin manşetleri almaya başladı. Her ne kadar asıl rakibi Naim olsa bile Mahsun Kırmızıgül, Yeni Sinema Yasası'nın seyircinin gördüğü yüzünde, yani magazin kısmında, öne çıkan dört isimden birisiydi. Haliyle seyirci Mucize 2'nin ertelendiğini de biliyordu. Vizyon yolculuğu başlamadan bu bilginin hem iyi hem de kötü yanı var; seyirci filmden iyice haberdar olmuş oluyor ancak filmin yüzü de eskiyor. Seyircinin haberdar olması özellikle de Mucize gibi ilk filmi fısıltıyı çalıştırmış bir film için çok kritik. Keza ilk filmin 487.818 gibi gösterişli totalinin yanı sıra total/açılış oranında x7.4 gibi iddialı bir rakam getirdiğini unutmamak lazım. Bu noktada 1 Ocak+Sömestr avantajı devreye giriyor ancak bu avantajı kullanan her filmin bu denli iyi gişe yapmadığını da gayet iyi biliyoruz. Makası biraz daha genişletir ve Mahsun Kırmızıgül'ün önceki filmlerine geri dönersek Mucize'nin x7.4'sinin önemi daha da artıyor. İlk filmi Beyaz Melek'in x12.8 gibi yüksek başarısının ardından Güneşi Gördüm ile x5'e ve New York'ta Beş Minare ile x4.9'a düşen bu oranın x7.4'e çıkmasının önemi büyük. Özellikle de film sayısıyla doğru orantıda açılışın öneminin arttığı bu dönemde 7 barajını geçmek fısıltının en önemli göstergesi.

Peki ilk filmi 3.7M'a ulaştıran tek sebep içeriği miydi? Kesinlikle hayır. Önceki satırlarda da bahsettiğim gibi 1 Ocak vizyonu -ki 1 Ocak ile Sömestr'ı birleştirdiği için Ara Tatil'den önce yılın açık ara en avantajlı tarihiydi, filmin hem açılış hem de totalde potansiyelini açığa çıkarmasına yardımcı oldu. Yardımcı olmak diyorum çünkü hiçbir zaman asıl eleman olmadı, olamaz da. Mucize'nin vizyona girdiği 2015'te yeni yılın ilk günü Perşembe'ye denk gelince alışageldiğimiz Cuma vizyonundan bir gün önce vizyona girmesi gerekti. İlk gününde de 155.053 seyirciyle buluşarak yüksek açılışın sinyallerini vermeye başlamıştı. Aslında Mahsun Kırmızıgül'ün son iki filmine nazaran düşük bir açılış getirecekti ancak başta erken vizyon olmak üzere onlarca faktör varken bunun önemi de azalıyordu. Keza Sömestr'ın ilk haftasonu uzun bir aradan sonra bu kadar boş olacaktı ve fısıltıyı çalıştırması için bundan daha iyi fırsat olamazdı. Muhtemel senaryo yaşandı ve düşüş oranını sırasıyla %5+%20'ye indirebilen Mucize, 3.7M seyirciyle 2015'in en çok izlenen ikinci filmi oldu.

Bundan tam dört yıl sonra gelen seri devam filminin ise dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardı. İlkinin fısıltısının ev sinemasında da çalıştığını düşünürsek muhtemel açılışı 600-650k bandına yükseliyordu. Bu kitlenin sinema düzeninin gerek maddi gerekse filmlerin niteliğinden dolayı seyrek olduğunu da gözlemlemek zor değil. İşte tam bu noktada Mucize 2'nin rekabetçi bir takvimden kaçması gerekiyordu. Bilet ortalamasını feda edip(-ki sürümden kar etmek adına daha efektif bir yol) 2018/2019 sezon sonu, yani Mayıs gibi vizyona girebilir ya da Sömestr'ı bekleyebilirdi. Her ne kadar Aralık başı yılın en verimli tarihlerinden biri olsa bile içerisinde hiçbir tatilin bulunmaması rekabetçi bir ortama da hazır olmadığını gösteriyor. Takvimin Düğün Dernek, Aile Arasında gibi önceki başarılı örneklerinin altında da softluktan aldığı güç yatıyordu. Kemik kitlenin azalmaya başladığı ve iddialı filmin haliyle vizyona girmek istemediği(-ki şansını deneyen Börü/Acı,Tatlı, Ekşi gibi filmlerin sonucu da ortada) bu dönemde fısıltıyı arkasına alan film de en az dört hafta rahat kalmış oluyor. Aralık başının komedi ağırlıklı bir başarı grafiği olsa bile Şampiyon'un açılışından 13 kat yüksek total getirmesi istisna olarak da yerini aldı ancak bu istisnada total gişesinin %47'sini(1.2M) bir sonraki yıl, yani beşinci haftasonundan itibaren yaptığını unutmamak lazım. En büyük artısı fısıltısını çalıştırmaktı elbet ancak kriz yaşanmasa, Organize İşler 2 gibi iddialı bir film ertelenmese bu sayıları görmesinin pek de mümkün olduğunu sanmıyorum.
Peki iki seçenekten hangisi ağır basıyor? Kesinlikle 10 Ocak. Bu noktada bir kumar oynayıp Baba Parası'nın sevilmemesine duacı olacaktı ancak komedilere nazaran bu ihtiyacının az olacağını da atlamamak lazım. Kaldı ki ilk filmin de risk aldığı Son Umut gibi bir iş vardı. Şansının yaver gitmesiyle Son Umut, total/açılış oranında x4.5 gibi düşük bir rakamda kalarak Mucize'nin önünü açmış olmasaydı 3.7M gibi bir totalden bahsetmek zordu.
Şayet 10 Ocak'a gelseydi domino taşı misali vizyon takvimi de tümden dağılacaktı. Böylesine iddialı bir filmin olduğu takvimde Sıfır Bir veya Biz Böyleyiz'in salonlarını feda edeceklerini sanmıyorum. Kaldı ki bu vazgeçiş, her ikisi için de daha iyi sonuçlar doğurabilirdi. Ancak bunlar ne yazık ki birer ihtimal...
Sonuç olarak Mucize 2, 4 Aralık'ta vizyona girmeyi tercih etti ve ilkine nazaran %11'lik düşüşle ilk üç günde 431.028 seyirciyi sinemalara çekti. Aslında buraya kadar pek de bir sorun yoktu. Zaten takviminin sıkıntısı da açılışının düşmesi değildi. Kaldı ki Perşembe vizyona girdiğinden dolayı Mucize ile kıyaslama yapılması pek sağlıklı değil ancak... Peki ya sonrası?


Adım 2: Fragman

Ücretsiz biletlerin kalktığı bir dönemde otomatik olarak seçiciliğin arttığı defalarca tekrar ettiğimiz bir olgu. Peki seyircinin seçimini etkileyen faktörler başrol veya seri güvencesinden mi ibaret? Kesinlikle hayır. Seyirci önceki filmlerini sevse bile fragmanını beğenmediği bir işi para vererek izlemek istemeyebiliyor. Bunun sebepleri arasında bilet ortalamasının 20-25₺ arasında seyretmesi, Netflix'in yaygınlaşması ve yıllık yerli film adedinin çoğalması gibi onlarca unsur var. Bu elbette seyircinin sinemalardan ayağını tamamıyla çekmesi anlamına gelmiyor ancak eskisi gibi aynı sene içerisinde birden çok filme 5M barajını göstermesi de olanaksız. Aslında bu olanaksızlığı da seyirci değil, içerik oluşturuyor. Birbirinin aynısı komediler, sürekli hastalık ve ölüm üzerinden ilerleyen dramlar... Bu sınırları aşan Aile Arasında, 7.Koğuştaki Mucize gibi işlerin 5M'u aşması da bu yüzden tesadüf değil. Bu farklılığı da sadece özgünlük getirmiyor. Keza bir uyarlama olan 7.Koğuştaki Mucize, her ne kadar Kore'de tarihin en çok izlenen filmlerinden biri olsa bile, -neredeyse her Kore gişe filmi gibi- domestic bir işti ve ülkemizde yeterince hype yaratmadan uyarlaması gelince seyirci farklı bir hava bulup filmi 5M'a taşıdı.

Peki Mucize 2 cephesinde fragmanda sıkıntı yaratan etmen neydi? Tekrar. Tıpkı ilk filmin aynısı bir yol bu sefer yerler değiştirilerek izlenmişti. İlk filmde önden komedi salınıp arkadan dramla seyirciyi yakalamak hedeflenmişti ancak bu kez önden dramla kuşanıp ardından komediyle atağa kalktı. Aslında aynı sezon içerisinde 7.Koğuştaki Mucize ve Naim olmasa bu bir ihtimal tutabilirdi de. Unutmamak lazım ki Mucize'nin 3.7M yaptığı 2013/2014 sezonunda dram sayılabilecek tek film Unutursam Fısılda'ydı -ki o da 7.Koğuştaki Mucize veya Mucize kadar saf bir dram filmi değil. Aslında son yıllarda dram ve animasyon filmlerinin başarısının altında da bu eksikliğin yattığını düşünüyorum. Seyirci özellikle gülmek veya ağlamak istediği gibi bir mesaj vermiyor. Farklı bir şeyler izlemek istiyor. Bu farklılığı Ayla ve Müslüm'le biyografik açıdan bulunca bağrına bastı. Benzer bir durum animasyonlar için de geçerli. Uzun zamandır sektörün eksiği olan yerli animasyonlar artık yükselme döneminde. Birbirinin aynısı içerikler üretilmekte ancak yeni bir moda olduğu için seyirci tüketmeye devam ediyor. Muhtemelen birkaç sene içerisinde bu tüketim de kısılacak, o zaman türe yeni hamleler gerekecek, gelmediği takdirde seyirci yine yabancı animasyonlara kayacak. İşte komedi ve dramda seyirci artık bu iltiması tanımıyor. Aslında işin üzücü yanı da burada devreye giriyor. On sene önce -düşük film adedinin de katkılarıyla- düşük açan bir filmin fısıltı sayesinde 30-35 kat totale ulaştığını görebiliyorduk. Örneğin ilk üç gün 55.987 seyirci tarafından izlenen Issız Adam, totalde bunu 49'a katlayarak 2.788.550 seyirci tarafından izlenebilmişti. Benzer bir durum Babam ve Oğlum için de geçerli; ilk üç gün sadece 35.101 seyirci tarafından izlenen film totalde bu sayıyı 101'e katlamıştı. Ancak işler artık değişti. Yıllık yerli film sayısının 180'i bulduğu bir devirde açılışın önemi hayati oldu. Tam bu noktada fragmana da vermeniz gereken önem artmaya başladı. Seyirciyi açılışta sinemalara çekemeyen filmler, salonlarını çekebilme ihtimali olanlara bırakmak zorunda. Çekebilen dahi değil, çekebilme ihtimali olanlara. Sinemalar artık ihtimallerin peşinde çünkü seyircinin beklentileri hızla değişmekte. İlkine ayılıp bayıldığı filmin ikincisini izlemek istemeyebiliyor. İşte bu noktada fragmanı doygunlaştırmak, ilkinin birebir aynısı olmadığı hissini vermesi gerekiyordu. Bu konudaki sınıfta kalış ne yazık ki Mucize 2'yi de %49 düşüşe itti.


Adım 3: Kriz Yönetimi

Kağıt üstünde ilkine kıyasla açılışının düşüş oranı %11 olmasına rağmen salon bazındaki %35 artışa rağmen bu düşüşün gelmesi sinemaların filmden vazgeçebileceği sinyallerini veriyordu. Bir önceki hafta 908 salonda 245.548 seyirci çekmesi ve Anadolu'da net bir karşılık bulabilecek içerik olmaması, Naim'i ikinci haftasında vazgeçilebilir kefesine koymuşken bu noktada Mucize 2'nin krizi hangi ölçüde yönetebileceği çok kritikti. Keza bulunduğu takvimin avantajlarından birisi dört hafta boyunca -en azından kendisi kadar- iddialı bir filmin olmadığıydı. Ancak önceki satırlarda da değindiğim gibi, sinemaların artık ihtimalin peşinden koştuğu bir dönemde, düşüş de kaçınılmaz oluyor. Kendisi kadar iddialı olmasa bile Aralık ikinci haftasonu Aman Reis Duymasın, Jumanji ve Güzelliğin Portresi gibi +250 kopyalı üç film gelecekti. Bu noktada haftaiçi performansına bir iyileştirme gerekiyordu ancak orada da ilkine benzer(%33) bir düşüş yaşayınca ikinci haftasonuna salonlarının %20'sini kaybetmiş bir halde girdi. Aslında kağıt üstünde bu düşüşe rağmen 2..haftasonu salon kıyaslamasında ilkinden daha üstteydi ancak krizi doğru yönetemeyince %31.2'lik ciddi bir düşüşle karşı karşıya kaldı.

Peki Mucize 2 cephesi krizi nasıl yönetmeye çalıştı? Müzikle. Arkasına Mahsun Kırmızıgül'ün 14 sene sonra mikrofon karşısına geçtiği mesajıyla desteklik sağlanan Yoksun Sen, 15 Aralık'ta, yani filmin ikinci Pazar'ında piyasaya sürüldü. Aslında filmden sahnelerle dolu olan kliple süslenmiş olması bir parça iyileştirme sağlayabilirdi ancak yükselen salon sayısına rağmen düşen açılışın verdiği mesaj bu hamlenin daha hızlı gelmesi yönündeydi. Şayet sevilmemiş olsa %50-60'lık bir düşüşe gebe olan 2.haftasonu öncesi sevilmiş olmasının katkılarıyla düşüşü %30'da tutabildi ancak sinemalar için bu oran da yetersiz. Düşüş oranıyla paralel olarak üçüncü haftasonunda salonlarının %31.7'sini daha kaybetti ve bir daha da toparlanamadı.

Daha önceki yazılarda da bahsettiğim gibi elinizin altında özgün bir film müziği varken bunu saklamanın hiçbir anlamı yok. Açılış+ikinci haftasonu düşüşünde beklemediğiniz bir senaryoyla karşılaşınca müziğin hiçbir anlamı kalmıyor. Oysa ki filmden kliple sunulan müzik, filmden çıkan kitlenin birkaç kez daha dinleme isteği sayesinde ivme kazanıyor. Bu detayı atlayıp krizi böyle çözebileceğini sanınca Mucize 2 cephesinde düşüşler de peş peşe geldi ve 10 haftalık vizyon hayatının sonunda 1.897.900 seyirciyle vizyona veda etti.




21 Nisan 2020 Salı

Neleri Yanlış Yaptı #4: Recep İvedik 6

Büyük başarısızlıkla sonuçlanan üçüncü filmin ardından sinemalara kendinden emin adımlarla dönen Recep İvedik serisi, 7.3M seyirciyle dördüncü filmde ve üç sene sonra 7.4M seyirciyle beşinci filmde rekoru kırmıştı. Aktif olarak da tüm zamanların en çok izlenen iki filmine ev sahipliği yapıyorken gözlerin altıncı filme çevrilmemesi mümkün değildi. Geçen seneki sektörel krizin ardından tarihini 8 Kasım'a, yani Ara Tatil'in bir adım öncesine, erteleyen filmden beklenti de haliyle rekoru kırmasıydı. Ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi. Peki ya neden?


Adım 1: Hatalı Pazarlama

Serinin önceki filmlerinin -içerik bazında birden çok olmakla birlikte- en dikkat çeken ortak noktası vizyon tarihiydi. Haftaları bir geri bir ileri oynasa da her biri Şubat'ta vizyona girmişti. Sezonun kapanmasına yakın, boş tarihte seyirciyi yakalamak için harika bir zamanlama. Aslında altıncı film de işin başında 8 Şubat 2019'u anons ederek rakiplerine vizyondan kaçmaları yönünde sinyalleri vermişti. Keza rekor kıran Recep İvedik 5'in ilk haftasonu salon sayısı 1400 idi. Kendisiyle aynı haftasonunda yalnızca 2 film vizyona girmişti. Zaten serinin aldığı asıl güç de buradan geliyordu. Öncesinde kırdığı rekorlarla sağladığı referanslar, öylesine boş bir takvimde 10-15 dakikada bir seans açabilmesine olanak tanıyınca seyirci bazındaki salon ortalamasını bin civarında tutabildiği senaryoda rekoru kırıyordu. Seyirciden -özellikle de akşam seanslarıyla birlikte- gelen yüksek ilgi de seansların önünü açan ayrı bir faktör oluyordu. Ancak..

Beşinci filmin sonunda artık seyirci Şubat takvimine alışmıştı. En yakın rakibi bir ay öncesinde vizyona girmiş oluyor, seyirci planlamasını yapıyor, ailecek ayda bir gittiği sinema akşamlarından birine Recep İvedik'i de dahil ediyordu. Geçtiğimiz senenin planlamasında da Organize İşler 2 ile birlikte ilk iki ayın listesinde kendine yer bulacaktı ancak kriz nedeniyle tarihini ertelemek zorunda kaldı. Peki ya nereye? İşte tüm sıkıntıların başladığı yer.

Kağıt üstünde Eylül'de başlasa bile sinemalara bahar ancak Ekim'de geliyor. Bu sezon öncekilere nazaran çok yoğun olan Ekim/Kasım takvimi seyircinin yorulma ihtimalini de arttırınca Recep İvedik 6, Karakomik Filmler, Mucize 2 gibi işler için kurtuluş yolu sezonun ilk yarısı oldu. Daha doğrusu öyle zannedildi. Keza iki ay içinde iddialı dört filmin olması pastayı da ciddi bir şekilde bölecekti. Bunun bilinciyle Ocak sonuna tarih alan Eltilerin Savaşı, azalan pastanın tamamını alırken Recep İvedik,Mucize 2 gibi önceki sezonun işleri, pastanın çeyreğiyle yetinmek zorunda kaldı. Böylelikle hedefi 5M+ olan seri devam filmleri için soft takvimin önemi bir kez daha artmış oldu.
Peki özünde 8 Kasım iyi bir tarih miydi? Şayet seyirci Şubat'a alışmasa kesinlikle. Geçen seneye kadar tehlikeli olan bu yer ara tatilin gelişiyle birlikte sağlam bir destek kazandı. Keza öğrencilerin tatil planında bir değişiklik olmadığını, yine öncelik olarak AVM'lere, dolayısıyla da sinemalara koşulduğunu gördük. İlk kez deneneceği ve öncesinde Recep İvedik 6, sonrasında Naim geleceği için bu yıl tatil haftasonu iddialı bir yeni film için sağlıklı değildi ancak -özellikle de haftaiçi- gelen sonuçlar vizyon dinamiklerini değiştirebilecek seviyede. Özellikle haftaiçini belirtme sebebim ise yaşanan %41'lik artış. Tatilin ilk haftasonu(15-17 Kasım) gelen toplam seyirci sayısı 1.073.050 iken haftaiçi(18-21 Kasım) bu sayı 1.545.331 oldu. Aslında bu alışılmışın dışında bir artış değil, Sömestr'da da buna tanık oluyorduk ancak tatilin süresinin bir hafta olması işleri değiştiriyor. Son yıllarda hem Ayla/Yol Arkadaşım hem de tekil Müslüm örneği Ekim sonunun soft veya rekabete açık ortam fark etmeksizin hem açılış hem de total bazdaki imkanlarını kanıtlamıştı. Bunun üstüne bir de Ara Tatil'in eklenmesi Ekim sonunu 1 Ocak'a eşdeğer hale getirdi. Keza Yılbaşı+Sömestr'i birleştirmesi 1 Ocak'ı her zaman yılın en avantajlı takvimi yapıyordu. Elbette -en yakın örnek olarak bu sene Baba Parası'nda gördüğümüz gibi- bu her şey demek değil, PR sürecinde sınıfta kalınca kurtarıcı olsa bile getirebileceği imkanlar da sınırlı ancak O Ses Türkiye gibi arkasını yaslayabileceği sağlam da bir fırsat sunuyorken tüm ağırlığı omzuna yüklüyordu. Ara tatilin gelişi bu ağırlığı dengelerken aynı zamanda üniversite öğrencilerini kazanma yolunda da sağlam bir adım attı. Keza tatilin ilkokul, ortaokul ve liseyle sınırlı olması, Sömestr'ın aksine, üniversite öğrencilerinin evine dönmesine engel. Genel olarak üniversite öğrencisi kitlesinin sinemaya arkadaş ortamıyla gitmek konusunda daha serbest bir tavır takındığını düşünürsek bu da gişeye bir artı daha yazıyor. Peki Recep İvedik 6, bu kitleyi kazanabildi mi? Hiç sanmıyorum. Serinin önceki filmlerinden dolayı altıncısına olumsuz yaklaşan kitleyi fragman veya başka denemelerle sinemalara çekmesi zaten çok zordu ancak 4 ve 5'te sinemalara gelen kitleyi ikna edebilmesi için de daha efektif çözümler lazımdı. Bu noktada devrin ve haliyle seyirci beğenilerinin de değiştiğini unutmamak lazım. Elbette bu iki yılda oluşan radikal bir değişim değil ancak özellikle de ücretsiz biletlerin kalkmasıyla birlikte hızlandığı da ortada. İlkini geçtim son filmde denenen metotla dahi şimdikinin bir olması beklenemez. Zaten bu seneki devam filmlerinin başarısızlığının altında yatan temel faktörün de bu olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki ilk iki filmin başarısız replikası olan Kolpaçino 3.Devre, dört sene önce 484.404'lük gösterişli açılışının ardından %69.4 düşerek sadece 1.4M getirebildiyse bu sezonun devam filmleri de açılış bazında buna benzer bir hüsran yaşadı. Sonuç olarak ise eve 4M dahi getiremeyerek serinin en az izlenen ikinci filmi oldu.


Adım 2: Fragman

Serinin bundan önceki filmlerinin alametifarikası merak uyandırıcı bir fragmanla yola çıkmasıydı. İlk filmle birlikte arkasına kattığı fısıltıyı(-total/açılış oranının x5.4 olmasından anlayabiliriz) bir daha bu denli yoğun bir şekilde yaşayamasa da ortaya koyduğu fragmanlar sayesinde fısıltı seyircisini açılışa katmayı başarmıştı. Bu kitleyi açılışa katmanın avantajı ise ilk filmdeki gibi x5.4 orana ihtiyaç duymadan x4-4.5 bandıyla işini bitirebilmesi. Tıpkı dört ve beşinci filmde olduğu gibi. Özellikle de beşinci halkanın fragmanı, rekoru adeta müjdeliyordu. Oyunu dönemin kurallarıyla oynayan, nostalji havasıyla şişirilmiş bir fragmanın hem açılış hem de total rekora ev sahipliği yapacağı ortadaydı. Kaldı ki Perşembe günü girmek gibi açılış rekorunu baltalayabilecek bir pazarlama denenmesine rağmen fragmanın güçlü havası hem 243.564 seyirciyle Perşembe rekoruna hem de 1.646.846 seyirciyle tüm zamanlar açılış rekoruna ev sahipliği yaptı. Peki beşinci halkanın fragmanını özel yapan neydi? Denediği şablonun dönemin şartlarına uygunluğu. Hem işin içine Salih Abi'yi katıp nostaljik havayı yaratması hem de hikaye bütünlüğünü -hikayeye bağlı olmayan- komik sahnelerle süslemesi, seyircinin fragmanı beğenmesiyle sonuçlandı. Sosyal medyada yaygın olan altıncı filmin konusunun saçma olduğundan dolayı izlenmediği düşüncesine de bu yüzden katılmıyorum. Seride rekoru kıran beşinci filmde Recep'in olimpiyatların her branşında ülkemizi temsil etmesi ile Konya yerine Kenya'ya gidilmesi arasında bence absürtlük açısından bir fark yok. Kaldı ki artık hikayesi tükenen seriyi evlilik dışında kurtarabilecek yol da absürt olaylardan geçiyor. Artık işin içine akraba, iş vs. katmanın yetmeyeceği ortada. Aslında yedinci filmi kurtarabilecek nokta da buradan geçiyor. Elbette en az üç yıl ara olmak koşuluyla serinin yedinci filmi Recep'in evliliğine odaklanır ve oradan bir durum komedisi yaratılabilirse yine rekor açılışa ev sahipliği yapabilir ancak bu noktada filmin içeriğine de dikkat etmek gerekiyor. Ücretsiz biletlerin kaldırılması min. %15-20'ye yakın bir seyirci kesintisi demek. Onları konu sayesinde açılışa çektiğiniz takdirde total için de bir kaynak oluşturmanız gerekecek. Şayet total/açılış oranı x4.5-4.6'yı görmezse rekor yine zorlaşacak çünkü şöyle bir dönemde kıracağı açılış rekoru dahi öncekinin bir tık üstü olabilir.

Beşinci filmin fragmanının bir diğer büyük artısı ise taşıdığı milliyetçi havaydı. Hitap ettiği seyirci profilini ve lokasyonları düşünürsek bu nokta çok kritik. Oysa ki altıncı filmin de konusu itibariyle böyle bir imkanı vardı. Irkçılığa kaçmadan, linçlemeyi bekleyen kitleye malzeme vermeden oluşturulacak milliyetçi hava, açılış seyircisinden de olumlu bir dönüt yaratabilirdi. Bu fırsatları değerlendiremeyince 8 Kasım takviminin artıları da sıfırlanıyor. Keza son filme nazaran 100 salon daha artıp tüm zamanlar salon sayısı rekorunu kırmasına rağmen açılış bazındaki %37 düşüşü, sinemaların güvenini kırmaya yetiyor. Hatta ilk gün yalnızca 222.683 seyirciyi sinemalara çekmesi(-ki tüm zamanlar ilk Cuma rekorunda 16.sıra, ilk 20'deki en düşük seans ortalaması, 148) durumun vahametini de ortaya çıkarıyor.

Çok kritik bir veri olduğuna katılmamakla birlikte fragman izlenmesinin de felaketin habercisi olduğunu düşünüyorum.Çeşitli merak uyandırıcı unsurlardan dolayı çoğu zaman şişirme fragman izlenmeleri yüksek bir beklentinin oluşmasına neden olabiliyor ancak seri devam filmlerinde bu oranın yanıltıcılığı bir nebze azalıyor. Rekoru kıran beşinci filmin izlenme sayısı 67M iken altıncı filmde bu sayı 31M'a düşmüş durumda. Aralarındaki ciddi süre farkından dolayı sağlıklı bir karşılaştırma olmaz ancak vizyondan sonra fragmanı izleyecek seyircinin azlığını düşünürsek bu sayı bir mesaj verebilirdi. Aslında açılışta doğması muhtemel negatif mesajın üstünü Kasım rekoruyla örtmeyi başarmışlardı, özellikle de Ara Tatil öncesi bu imaj tazelenmesi önemliydi ancak açılış seyircisinin filmi sevmemesi hiçbir şekilde sarılamayacak bir yara açtı.


Adım 3: İçerik

Önceki satırlarda da altığını çizdiğim gibi gösterişli total için açılış performansı her şey anlamına gelmiyor. Elbette bu dönemde -fısıltıyı çalıştırmak için- belli bir sınırın altında kalmamak, hatta mümkünse sınırları zorlamak önemli ancak bunun içerikle paralel bir şekilde ilerlemesi gerekiyor. Seyircinin beğenisini kazanamadığınız takdirde x4-4.5'luk ortalama total/açılış oranı x2-2.5 seviyelerine inmeye başlıyor. Belki bu kadar sert bir düşüş yaşamadı ancak Recep İvedik 6'nın oranı da x3.7'de kaldı. Şayet açılış rekorunu kırabilse bu oran sınıfı geçmesine yetebilirdi ancak içinde bulunduğu takvimin buna uygun olmadığını, avantajının 2.haftasonu olduğunu ve zaten x3.7'yi Ara Tatil'den gelen avantaj sayesinde kurtarabildiğini unutmamak lazım. Takvimi çeşitli tatillere denk gelen filmlerde bu oranın verdiği mesajı da iyi incelemek gerekiyor. Tersi şekilde açılışı tatile denk gelen filmlerde oranın azlığı da farklı bir mesaja gebe olabilir.

Sosyal medyadaki yorumların da vizyon dönemi iyi bir referans olduğunu zannetmiyorum. Sevenin abarttığı, sevmeyenin fazla eleştirdiği, kimin gerçekten izleyip izlemediğini bilmediğimiz bir ortamdaki yorumlar da ne yazık ki sağlıklı olamıyor. Kaldı ki kriz yönetimi olarak sosyal medyada fake hesaplarla filmi yerlere göklere sığdıramayan numaraların da olduğunu bilmek zor değil. Peki seyirci Recep İvedik 6'yı sevdi mi? Orana bakarsak kısmen ama ara tatilin oran üzerindeki yanıltıcılığını hesaba katarsak hayır. Yani sevildiğini söyleyebilmek için -hele ki açılış rekorunu kıramamışken- en azından x6-6.5 gibi bir oran gerekiyordu.

Peki içerik bazındaki sorun nerede? Nostalji ile tekrarı birbirine karıştırmasında. Serinin altıncı filmine gelmişken seyircide bir sıkılmanın başlaması normal. Bunun kalıcı bir hale geldiğini düşünmüyorum, doğru bir stratejiyle yedinci film de rekoru kırabilir ama öncekilere nazaran temkinli davranılması gerektiği de ortada. Bu sıkılganlık da seyirciyi seçiciliğe itiyor. Keza komedi bazındaki alternatifler her geçen gün artmakta. Düğün Dernek'ten Aile Arasında'ya, her yıl fısıltıyı çalıştıran yeni projeler ortaya çıkıyor. Tam bu noktada Recep İvedik'in de seyirciye yeni numaralar sunması şart. Elbette kabalık, bel altı mizah gibi seri dinamiğini oluşturan faktörleri aniden bir kenara bırakamaz ancak tokat ve osuruk mizahına verdiği önemi azaltmak zorunda. Seyirci zaten beş filmdir bunu izliyorken -arkasında bir hikaye olmadığı takdirde- altıncısında da aynısı izlemek için para ödemek istemeyebilir. Tıpkı ilk iki filmde sevildiği için Kolpaçino 3.Devre'de tüm hikayenin Ganyotçu karakteri üzerinden kurulması ve açılış olmasa bile totalin hüsranla sonuçlanması gibi. Bu tür unsurların hikayeyi tamamlama yönünde etkili olduğunu, başlı başına hikayeyi taşıyamayacağını unutmamak lazım.


Sonuç olarak Recep İvedik 6, serinin bir önceki filmine nazaran %46 düşüş yaşayarak 3.9M seyirciyi sinemalara çekebildi. Tekrarlamakta fayda var ki bu serinin bitişi anlamına gelmiyor, oyunu 2020 kurallarına göre oynadığı takdirde yedinci filmin tüm zamanlar rekorunu kırması sürpriz olmaz. İyi yaptığı kriz yönetimine gerek duymadan, kendi tarihinde, seyircinin sevebileceği bir format ve senaryoyla yola çıktığı takdirde tüm bunlar mümkün olabilir. Yeter ki seyirci dinamikleri formülden ibaret sanılmasın..

10 Nisan 2020 Cuma

Neleri Yanlış Yaptı #3: Karakomik Filmler

Sezonun erken sonlanmasıyla birlikte basit hatalarla yenilen gollerin de önemi artıyor. Bu hataların belki de en basitini ise Karakomik Filmler yaptı. Altında ülkenin açılış gişesi en yüksek isimlerinden birinin imzası olmasına rağmen kendi önüne çektiği setler, rakiplerine fırsat dahi tanımadan, işinin başlamadan bitmesine yol açtı. Yenilikçi bir projeyi olması gereken softluktan çok uzakta sununca getirebildiği sonuç da anca 700k oldu. Peki hatalarını nerelerde yaptı?

Adım 1: Pazarlama Stratejisi

Geçtiğimiz senenin başında yaşanan kriz nedeniyle ücretsiz biletlerin yasaklanması ve dolayısıyla bilet ortalamasının yükselmesiyle birlikte gişede zarar etmemek için gereken minimum sınır da düşmüştü. Aynı yapımdan örneklendirmek gerekirse ArifV216, Ocak 2018’de 4.9M seyirciyle 62.9M hasılat elde ederken iki sene sonraki Eltilerin Savaşı, 3.6M seyirciyle 63.4M hasılat elde etti. Bu durum Karakomik Filmler’in zarar etmemesi için gereken gişe sınırını da birkaç tık düşüyordu ancak Cem Yılmaz gibi markası yüksek bir isim için bu ne kadar yeterli?


Daha önce örneğinin çıkmadığı ve anlatmasının zor olduğu bir formatı, yeniliklere pek de açık olmayan pazarda, en soft haliyle sunmak gerekiyor. Format bazında olmasa bile konu bazında bu zorluğu çekmesi muhtemel, devam filmi mi değil mi sorusunun –tıpkı AROG’daki gibi- sıklıkla sorulacağı Arif V 216, PR çalışmalarına güçlü bir teaserla bir yıl öncesinden başlayarak bu sorunu kökünden çözmüştü. Aynı şablonun Karakomik Filmler’de tutmaması bir yana ters tepmesi muhtemeldi –ki öyle de oldu. Yüksek gişe için en azından kalburüstü bir açılışın şart olduğu bu dönemde, teaser artık öne geçmek değil de şartları eşitlemek için kritik olduğu bir evreye dönüştü. Keza davetiyelerin kalkmasıyla birlikte sinemaya gelen kitlenin seçiciliği de artmış durumda. Bu elbette kemik kitle için yılda bir ya da iki gibi düşük bir sayıya tekabül etmiyor ancak bir hafta öncesinde 7.Koğuş, üç hafta sonrasında ise Recep İvedik 6’nın olduğu bir tarihe girince aradığı kitlenin gözüne girmek için de ekstra bir şeyler vaat etmek zorunda. Her ne kadar 4.9M gibi kağıt üstünde gayet iyi bir gişe yapsa bile ArifV216’nın total/açılış oranının x3.7’de kaldığını unutmamak lazım. Elbette Yahşi Batı(x2.5) kadar sert bir mesaj değil ancak ekstra bir şeylerin daha katılması gerektiğini de bildiriyor. Peki Karakomik için bu mesaj yerine ulaştı mı? Hiç sanmıyorum. Seyircinin yorulma ihtimali ve 29 Ekim avantajından dolayı 18 Ekim gayet mantıklı bir tarihti ancak unutulan bazı gereklilikleri var ve bunun başında da yüksek açılış geliyor. 

Yüksek açılış için Karakomik Filmler’in izlemesi gereken iki yol vardı; ya İki Arada/Kaçamak fragmanından sadece birini verip(-ki bireysel fragman bazında bilim kurguyla süslendiği için Kaçamak’ı öne yazarım) tanıtımı bunun üzerine kuracak ve seyirciyi salonda şaşırtacaktı –ki böyle yaparsa filmlerin de yerini değiştirmesi gerekirdi, keza seyirci ne izlediğini bilmezse salonu terk eder, bu da 2.haftasonunda %60-70 arası düşüşle yüksek açılışı anlamsızlaştırırdı, ya da Wild Tales örneğiyle durumu izah edecekti. Bunları yapmak yerine  ‘tek biletle iki film’ parolasıyla yola çıkınca seyircide de büyük bir kafa karışıklığına yol açtı. İçerik anlamında zayıf olsa bile Ali Baba ve 7 Cüceler’in getirdiği 539.639’luk açılış, ikinci haftasonu %40 düşmesine rağmen 1.8M gibi belli bir seviyenin üstünde total getirmesini sağlamıştı. Arkasındaki 29 Ekim avantajını kullanması için Karakomik Filmler’in de tıpkı ABV7C gibi bir açılış getirmesi gerekiyordu ki en ölü halinde dahi iskelet görevi görebilsin.

Her ne kadar tatil avantajı olduğunu söylesek de öncesi ve sonrasındaki ciddi rakipleri, 18 Ekim’i de attığı taş/ürküttüğü kuş grafiğinde tepe noktasından uzaklaştırıyor. Bunun yerine komediye aç olan Sömestr tercihlense, en anlaşılamayan halinde dahi 350-400k’lık kemik kitleyi elde edebilirdi. Bu noktada 31’indeki Eltilerin Savaşı düşündürebilir ancak üçüncü haftasonunda onunla win-win ilişkisine girebilir, kadın kitlesini kaybetmeyi göze alıp erkeklerin üzerine oynayabilirdi –ki Kaçamak bunun için çok uygun bir zemin.

Adım 2: Tarih

İkinci(29 Ekim) ve beşinci(Ara Tatil 1) haftası tatile denk gelen bir tarihi beğenmemek doğru olmaz ancak Karakomik Filmler için uygun olmadığı ortada. Daha soft, fazla salon sayısı desteğiyle açılış kasıp o sayede ayakta kalabileceği bir takvim lazımdı. Keza 29 Ekim tatilinde tek komedi olmayacağı,  komedilerin en çok ihtiyaç duyduğu kitlelerden olan gençleri yanına alamayacağı, o kitlenin Cinayet Süsü’nü seçeceği ortadayken seyircisini başka bir tatilde araması gerekiyordu. Bunun da tek yolu Sömestr’dı. 


Peki Karakomik Filmler 2’yi çalıştırmayan Sömestr’da ilk film neleri değiştirebilirdi? İşte bu konuda fısıltının önemini düşünenlerdenim. Fısıltıyı çalıştırmak için açılışta gereken min. sınır Cem Yılmaz gibi bir marka için birkaç tık daha artıyor. Vizyon öncesi ikna edemediğiniz her seyirci limana dönüşünce sinemalara da bir sonraki hafta için referans sağlayacak bir şey kalmıyor. Keza takvimdeki sıkışıklığı, Karakomik Filmler’in peşi sıra Cinayet Süsü gibi iddialı bir filmin daha geldiğini, unutmamak lazım. Bir önceki filmi, ArifV216, ardından Deliha 2 gelmesine rağmen açılıştan aldığı gücü korumasını bilmişti ancak Karakomik Filmler’in temadan doğan kırılganlığı, işleri farklı noktaya sürüklüyor. Bu yüzden de Sömestr gibi tür içi rekabetin düşük olduğu, softluktan beslenebileceği bir tarih lazımdı. Denenmeyeni denemek ve PR’ı bunun üzerine yığmak kazanç sağlayabilir ancak başında soft takvimin olduğu birkaç şartı yerine getirmek gerekiyor.

İlk film için Sömestr’ı uygun görünce ikinci filmin de ertelenmesi gerekiyor tabi. Bunun için bir sezon daha beklemesi taraftarıydım. Keza film Sömestr’da vizyona girseydi yasa sınırından dolayı Haziran’a kadar dijital platformlara satılamayacaktı. Bu da en iyi senaryoda dahi seyircinin filmi hazmedememesi anlamına geliyor. Şayet film sevilseydi bile aradaki farkın üç ay olması her ihtimalde ikinci filmde düşüşe yol açacaktı. Kaldı ki ilk filmi, yüksek gişe yapamamasına ve sınıra takılmamasına rağmen ikinciden önce dijitale yaymamayı tercih ettiler. Oysa ki makası o kadar daraltmışken toparlayabilmek için ardınızda bir güvencenin olması gerekiyor. Düşük gişesinden dolayı bunu fısıltıyla yapması imkansız hale geldiği için en azından ev sinemasında kendini gösterip ‘ben de buradayım’ mesajını verebilirdi. Keza ilk filmin –en azından magazin manşetlerinde- kötülendiği bir ortamda, seyirci bunun testini de yapmamışken ikincisine şans tanımak istemiyor. Eskisi gibi AVM’lerde yemek yiyene veya oyun oynayana ücretsiz sinema bileti gibi çeşitli kampanyalar yok, bu yüzden seyircideki seçicilik de arttı. Kitleyi ikna etmek için artık işin içine fısıltıyı katmak şart ve Karakomik Filmler bunu unutarak çok büyük bir hata yapmış oldu.

Peki halihazırdaki tarihini, 18 Ekim’i, fırsata dönüştürmek için ne yapmalıydı? Bu noktada pirinç için eldeki bulguru feda etmemesi gerekiyordu. Yani kadın kitlesinden vazgeçip erkek kitlesinin üstüne oynamalıydı ki geri dönüşü daha kolaylıkla sağlayabilsin. Keza gerisinden 7.Koğuştaki Mucize ve Joker gibi iki güçlü film geliyordu. Verisi tutulmadığı için kadın/erkek dağılımını bilemiyoruz ancak minik bir gözlemle Joker’in erkek, 7.Koğuş’un da çoğunlukla kadın kitlesini çektiğini fark etmek zor değil. İşte tam bu noktada Joker’in –çoğunluğu öğrenci olan- erkek kitlesini safına katıp çiftlerde de 7.Koğuş/Karakomik Filmler dağılımını yapabilmesi gerekiyordu. Bu dağılımı bir hafta önce, 11-13 Ekim vizyonunda 7.Koğuş/Kral Şakir yapmıştı. Yaş sınırından dolayı 13 yaşın altındaki çocukların izleyemediği 7.Koğuş’a ebeveynler giderken çocuklarını da Kral Şakir’e emanet etti. Bunun farkında olan sinemaların aradaki 42 dakikalık ciddi süre farkını farklı seanslar açarak kapatması bu alışverişi kolaylaştırdı ve 7.Koğuştaki Mucize, 615.411 gibi harika bir açılışa imza atarken Kral Şakir, rekor açılışının üstüne sadece %32 düşerek tür içinde 2.haftasonu rekorunu da kırmış oldu.

Aslında Joker’in potansiyel seyircisini kazanabilmek için en pürüzsüz yol olan üniversite söyleşilerini yapmışlardı ancak hem Joker’in epey sevilmesi hem de bu söyleşilerin üstünden sekiz ay geçmesi Karakomik Filmler’in unutulmasına yol açtı. Tekrardan hatırlatmak için üniversite kulüpleriyle iş birliği yapılabilirdi ancak bunun yolunun da billboardlara afişler asmaktan geçmediğini unutmamak lazım. Bu gerek  IGTV’ye kısa videolar yüklemekten geçebilir gerekse çeşitli teşviklerle sinema organizasyonu yapmaktan. Onlarca alternatiften herhangi birini deneyip –ki üniversitenin başlarındayken kulüpleri tanışma organizasyonunu sinemayla yapmasına teşvik etmek en efektifi, bu kitleyi eline alabilse 7.Koğuş-Kral Şakir alışverişine dahil olabilirdi. Peki bu dahiliyet yalnızca açılış için mi geçerli? Kesinlikle hayır. Bulunduğu takvimin, 18 Ekim’in, alametifarikası zaten ardından 29 Ekim tatilinin gelmesi. Bu sene haftasonuna denk gelmediği için ekstra bir besin görevi göreceği de ortadaydı. Buranın ekmeğini yemesi muhtemel Naim’in bir ay ertelenmesiyle(-ki fısıltısı bu denli güçlü bir film için stratejik anlamda kötü bir hamleydi, sarsıldığını belli eden Recep İvedik’i yıkıp 3-4M sularına çıkabilirdi) Karakomik Filmler’in işi kolaylaşmıştı. Öğrenci kitlesini safına çekebilse aynı anda hem Joker hem de Cinayet Süsü’nün potansiyel seyircisini alıp bir taşla iki kuş da vurabilirdi ama üzerine yoğunlaşılmadığı takdirde ne yazık ki safına çekilmesi zor bir kitle.

Adım 3: İçerik

Seyirciyi filmin içine katmanın, yani onlara görüşlerinin değerli olduğu hissini vermenin ne denli kritik olduğunu Eltilerin Savaşı’nda bir kez daha gördük. Bu hissi alan seyirci filmle arasında bir bağ hissedince liman seyirci rolü bir anda açılışa kayıyor. Bunun için afişte seyircinin zevkine güvenmeniz gerekli –ki bunun hiçbir dezavantajı olmaz, kemik kitlenin istediğini ona vermiş olursunuz. Ekstra olarak set veya –daha önemlisi- gala daveti bu bağı güçlendirir. Bunlara rağmen kulak gün gibi ortadayken Karakomik Filmler, dolanmayı seçip fenomenler üzerinden ilerlemeyi tercih etti. Formülü bilince bu hamle de benzer etkiyi gösterebilirdi ancak her şeyin fazlasının zarar olduğunu unutup ölçüyü fazla kaçırınca filmin tüm açılış planları suya düştü.


Hedef kitlesinin yakından takip ettiği Filme Gitmeden Önce, MovieGraf gibi film hesaplarına reklam vermek ve Sude Alkış gibi fenomenleri işin içine katmak iyi bir sonuç çıkarabilirdi ancak bunu onlarca fenomenin üstünden denemek ve elindeki malzemeyle doğru karışımı bulamamak, açılışını da düşürdü. Bu karışımı bulamamasının altında yatan temel neden ise kendini basite indirgemesi. Bu taktik üzerinden çekmeye çalıştığı kitlenin basit numaraları yemediğini bilmek gerek. Potansiyel seyirci, sıradan bir Çarşamba akşamı instagramda dolaşırken takip ettiği tüm influencerlar aynı galadan story atınca filmin Cem Yılmaz markasından aldığı güç de azalıyor. Bu gücün azalmasının sonuçları da ne yazık ki 700k oluyor.

Açılışı düştüğü için fısıltıyı çalıştırması kolay değildi ancak en azından total/açılış oranında Cem Yılmaz oranını koruyabilse, yani x4.9’u getirebilse işleri bir miktar toparlayabilirdi. Bu oranı açılışa entegre edebildiği senaryoda totali de 1.3M’a yükseliyordu –ki şimdikinin iki katı. Filmografisinin belki de en az sevilen filmi olan Ali Baba ve 7 Cüceler’in x3.3’lük oranını dahi koruyamayınca Cem Yılmaz’ın yeni filmi açılıştaki hayal kırıklığını totale de yansıttı. Keza x2.53 oranla filmografinin en düşük oranı unvanını, Yahşi Batı’dan(x2.56) alarak negatif anlamda zirveye yerleşti. Peki buradaki sorun nereden kaynaklanıyor? Tabi ki de içerik. Formatı doğru sunamaması bir yana Karakomik Filmler’in en büyük sıkıntılarından biri de içerik şablonuydu. İkinci filmde sunduğu Deli ve Emanet’i birinci filmde sunsa fısıltısı birkaç tık daha iyileşebilirdi. Keza Karakomik Filmler’in x2.5’luk total/açılış oranı düşmesi gereken yerde ikinci filmde x3.1’e çıktı. Temel gücünü açılıştan alacağı Sömestr vizyonunda yarıştığını ve iki hafta sonra Eltilerin Savaşı’nın geldiğini düşünürsek bu oranın 3.1’e çıkması filmin gücünü gösteriyor.



Uzun lafın kısası Karakomik Filmler, denenmemişi denerken asıl gücünü alacağı kaynakları kaçırmış oldu. Planlamaya içerik kadar önem verebilse seyirciyi de farklılığın içine katıp komedi penceresini genişletebilir, türün gelişimine önderlik edebilirdi. Yeni filmlerinde Cem Yılmaz markası yine seyirciye güven verecektir ama bu seride ısrar edildiği müddetçe total de doğru orantıda azalmaya devam edecektir. Seyircinin artık seçici olduğunu unutmamak ve onu ikna etmek için gereken yolları iyi bilmek, yeni projelerde ekibin işine çok yarayacaktır.